Yerel seçim sonrası içerideki enerjisini artık dışa aktaran Türkiye, uluslararası bir güç olmanın gereği olan “diplomasi” sürecini kararlılıkla yürütüyor. Bir yanda Suriye meselesine yönelik yeni hamleler yapan ülkemiz diğer yanda Doğu Akdeniz’de başlattığı petrol arama çalışmalarındaki kararlılığı ile dikkat çekiyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Doğu Akdeniz'de petrol veya doğalgaz bulduğumuzda, bugün ülkemize karşı ileri geri konuşanların hepsi kapımızda sıraya girecek” sözleri bir ileri görüş olarak yorumlanabilir.
Çünkü; diplomaside İngilizlerin öncülüğünde ortaya çıkan LordPalmerstonKuralı’na göre; “Devletlerin Sürekli Dost ve Düşmanları Yoktur, Çıkarları Vardır”
İşte Türkiye de tam bu noktada milletin çıkarlarına göre hareket etmektedir.
Günlerdir dış politikada iki önemli konu ile yatıp kalkıyoruz. Birincisi Suriye’nin özgürleştirilmesi ile başlayan süreçte geldiğimiz yeni durum. Ülke olarak Suriyelilere kapımızı sonuna kadar açtık. Resmi rakamlara göre sayıları 4,5 milyonu aştı. Bize maliyeti ise kabaca 65 milyar TL.
“Artık evlerine dönsünler, gitsinler, ülkeyi terk etsinler” diyenler de var, ‘’helali hoş olsun’’ diyenler de…
Bizler biliyoruz ki, büyük devlet olmak, ecdadının yolundan gidip mazlumun yanında durmak; dalgalı denizlerde botlarda boğulup ölen bebekleri seyretmekle değil onlara sahip çıkmakla olunuyor.
Suriye konusunda yeni gündem maddemiz “Tampon Bölge” kurulması. Amerika ile uzun görüşmeler sonrasında bölgenin kilometre olarak mesafesi ve kurulacak harekat merkezinin yeri konusunda mutabık kalmış olsak da bizi yeni sorunlar beklemiyor da değil. Suriye’de rejim ve terör örgütlerine karşı topraklarının özgürleşmesi için mücadele veren, Fırat Kalkanı ile Zeytin Dalı Harekatları’nda Türk Silahlı Kuvvetleri ile birlikte hareket eden Özgür Suriye Ordusu “biz hazırız” dedi.Yetkililerin konunun hızlandırılması ve bir an evvel sonuca bağlanması doğrultusunda görüşmeleri devam ediyor. Amerika’nın süreci uzatma ve bizi oyalama stratejisine yönelik Türkiye’nin B ve C planlarının olduğunu Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu açıkladı. Bu doğrultuda Özgür Suriye Ordusu da Fırat’ın doğusunu teröristlerden temizlemeye hazır olduklarını resmen ilan etti.
İkinci temel dış politika konumuz ise Doğu Akdeniz’de petrol arama çalışmaları. Kıbrıs başta olmak üzere Doğu Akdeniz'de yaşanan büyük mücadelenin boyutu dudak uçuklatacak cinsten.Çünkü yapılan araştırmalara göre bölgede 3.5 trilyon metreküp doğalgaz ve 2 milyar varil petrol olduğu belirlendi. Doğalgaz ve petrol için 15 ülke, bölgede sondaj ve arama faaliyeti yürütüyor. Bölgeye yakın ülkeler olarak başta biz, İsrail, Mısır, KKTC, Yunanistan, Lübnan, Suriye ve Libya'nın yanı sıra, sınırı olmamasına rağmen ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya ve Güney Kore de bu dev enerji pastasından pay almak istiyor. Ülkemizin, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) kontrolünde Fatih, Yavuz ve Barbaros isimli gemilerle yürüttüğü arama çalışmaları elbette birilerini çok rahatsız ediyor.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's, Türkiye'nin uzun dönem kredi notunu "Ba3"ten "B1'e düşürüp görünümü de "negatifte" sabitleyince bunun bir dış politika müdahalesi ve ülkemizdeki gelişmelerden rahatsızlık duyanların operasyonu olduğunu yazmıştım. Bir önceki yazımda yaptığım değerlendirme nedeniyle çok sayıda geri dönüş aldım.
Tekrar ediyorum ve yineliyorum: “Türkiye’nin dış politikadaki ataklarından ve önemli hamlelerinden içeride ve dışarıda rahatsız olanlar boş durmayacak”
Elbette Türkiye bunun önlemini aldı, almaya devam edecek!
İktisatçı-Akademisyen kimliği ile ekonomi alanında görüşleri değer bulan MHPeskiGenel Başkan Yardımcısı 26. Dönem Antalya Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Günal’ın, “Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının Rolü ve Krizlerdeki Etkileri” konulu akademik makalesini çok ama çok önemsiyorum.
Herkese tavsiye ettiğim ve oldukça geniş, bir o kadar da güncel bilgiler bulunan makalede Sayın Günal, Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları olarak bilinen üç büyükler S&P, Moody’s ve FitchRatingsşirketlerinin bir proje halinde çalıştığını ifade ediyor. Günal’ın, “Kredi derecelendirme sektöründe faaliyet gösteren üç büyük şirketin sadece şirketlere, kuruluşlara ve ülkelere not vererek yatırımcılara ve borçlanıcılara yardım etmekten ziyade, bazı siyasi amaçlara hizmet ettiği yolunda şüpheler ve tartışmalar artmıştır” sözleri gerçekten dikkat çekicidir.ABD’nin ülkemize uyguladığı yaptırımlar ve buna bağlı olarak döviz kurlarının ani yükselişini de bu konuya bağlayan Günal, Dünya üzerinde yaşanan krizler dikkate alındığında, derecelendirme kuruluşlarının verdiği notların yanıltıcı olduğu ve bu krizleri önceden öngörme kabiliyetlerinin olmadığı kanısının oluştuğuna vurgu yapıyor.
Aslında her şey ortada değil mi?
Bu millet ne zaman ayağa kalksa, ülke söz sahibi olsa ya birileri rahatsız oluyor ya da içerideki işbirlikçileri üzerinden ayağımıza çelme takıyor.
Yapmamız gereken tek şey var. Bir olmak, iri olmak ve diri olmak!
YORUMLAR