Uluslararası kredi derecelendirme kurumu Moody’s Cuma gecesi piyasaların kapanmasına 10 dakika kala Türkiye’nin notunu Ba3 seviyesinden B1 seviyesine düşürdü. Yani Moody’s Türkiye’yi ‘’yatırım yapılamaz’’ olarak nitelendirirken, düşürdüğü not ile ‘’yüksek derecede spekülatif’’ olarak değerlendirdi. Buna ilaveten görünümü de ‘’negatif’’ olarak belirtti.
Geçmiş yıllarda çeşitli ülkeleri ekonomik krize soktuğu, İtalya’nın kendisine tazminat davası açtığı herkesin malumu olan Uluslararası Kredi Derecelendirme Kurumu Moody’s verdiği not düşürme kararıyla kendisini yakından takip eden küresel yatırımcılara yol göstermek yerine, gerçeğe dayalı olmayan verilerle hareket ederek, siyasi bir maşa olduğunu bir kez daha dünyaya göstermiş oldu.
Türkiye’nin borçlarının rezervlerinden 2,6 kat fazla olduğunu belirten kurumun not tablosuna bakıldığında Türkiye’nin üstünde not verdiği ülkelerin borçlarının rezervlerinden 2.6 kattan daha yüksek olduğu alenen görülmektedir. Bu durum da bizlere manidar zamanlarda sahneye çıkan ekonomik aktörlerin iş başında olduğunu ve Türkiye’yi kaosa sürükleme senaryosu üzerinde çalıştıklarını göstermektedir.
Türkiye bu senaryoları defalarca görmüş, yaşamış ve atlatmıştır. Her seçim öncesi dış ve iç güçler tarafından ‘’ekonomik kriz var’’ çığırtkanlığı yapılmış, Türkiye’de olan sermaye geri çekilmiş, yatırımcı korkutulmuş ve yalan, gerçeğe dönüştürülmek istenmiştir. Ülkemiz hiçbir vakit bu tuzağa düşmemiştir, yatırımlar ve devlet teşvikleri devam etmiştir. Artık bir klişe haline gelen seçim öncesi krizi tuzağına milletimiz bugün de düşmeyecektir.
Aslında bu durum şaşılacak bir durum değildir zira düşmanlarımız Osmanlı’dan günümüze aynıdır.
Asırlardır çeşitli komplo teorileriyle ülkemizi karıştırmak isteyenler fiili saldırılarının yanı sıra, ekonomik, kültürel, siyasal ve sosyal olarak da saldırılar düzenleyerek, hedeflerine varmanın hayalini kuruyorlar. Şaşırılması gereken durum ise bu ülkenin suyunu içip, bu ülkenin yemeğini yiyip, bu ülkede çalışan, çocuğunu okutan, parasını kazanan, bu ülkede yaşamını sürdüren bir güruhun ısrarla ekonomik çöküşün gerçek olmasını istemesidir. Öyle ki kendileri de dışarıdan yapılmak istenilen ekonomik saldırının yurtiçinde sözcüsü olarak, vatandaşı ve yatırımcıyı yanlış yapmaya yönlendirmek istemektedirler. Bu da Türkiye’ye düşmanlığı belli olan dış güçler ile bir şer ittifakı içerisinde olduklarını düşündürmektedir.
Türkiye gelişmekte olan bir ülkedir, kendisi gibi gelişmekte olan ülkeler arasında da iyi bir öğrencidir. Üstelik gelişimine vurulan bunca darbeye rağmen…
Türkiye’nin gelişim sürecini desteklemek ve bu sürece katkı sağlamak sadece devletin değil biz vatandaşların da sorumluluğundadır. Vatandaşlık bilinci olan, üreten, topluma fayda sağlamayı amaçlayan bireylerin yaşadığı toplum sadece ekonomik alanda değil her alanda gelişir. Türk Parasının değer kaybetmesinden yakınmak yerine kendimiz Türk Parasına değer vermeliyiz. Dövize yatırım yapmayı bırakıp, elimizdeki dövizi Türk Parasına çevirirsek kendi paramızın değer kazanması hususunda elimizi taşın altına koymuş oluruz. Birikimlerimizi küçük büyük demeden evimizde değil de banka hesaplarında tutarsak, paranın değerlendirilip, ülkemize yatırım yapılmasına katkı sağlamış oluruz. Ülkemizde devlet eliyle ya da özel olarak yatırımın yapılıyor olması küresel yatırımcıyı da ülkemize yatırım yapmaya teşvik edecektir.
Devlet bir aynadır, toplumu yansıtır. Toplum bireylerden oluşur. Toplumu oluşturan bireyler güçlü olursa devlet güçlü olur, toplum üretken olursa devlet üretken olur.
Suçlamak, yakınmak ve felaket senaryoları üretmek yerine bir olmalı, birlik olmalı, ülkemize sahip çıkmalıyız. Birlik ve beraberlik ölümden başka her şeyi yener.
YORUMLAR