MHP'li Kalyoncu: Türk Milleti İçin Hayvan Sevgisi Kültürel Mirastır!

EGEOLAY/Hayvanları Koruma Kanun Teklifi üzerine TBMM Genel Kurulu’nda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz alan İzmir Milletvekili Hasan Kalyoncu açıklamalarda bulundu.

MHP'li Kalyoncu: Türk Milleti İçin Hayvan Sevgisi Kültürel Mirastır!
Editör: Ege Olay
09 Temmuz 2021 - 13:51
Kalyoncu yaptığı açıklamada;

Kültür Kodlarımız Doğayla Uyum Unsurlarıyla Bezelidir!

Hayvan haklarından söz açılınca güncel ilgi hayvanlara mal yerine can olarak yaklaşma olarak yoğunlaşmaktadır. Bu görüşün büyük bir dönüşüm olduğunu düşünenlerin dikkatlerini öncelikle biz Türklerin miras aldığımız kültürel birikimine çekmek istiyorum. Türkler savaşçı millettir ve Yahya Kemal bunu "Süleymaniye'de Bayram Sabahı" şiirinde veciz bir ifadeyle "Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı" diye dile getirmektedir. Dedelerimiz için av, hem besin sağlama yolu hem de savaş talimiydi. Bu şartlarda bile ihtiyaç olandan fazla av yapmanın yaptırımları vardı. Çünkü bizim kültür kodlarımız doğayla uyumu dikte eden pek çok unsurla bezelidir. Toprak, su kutsal sayılmış, kirletene ceza öngörülmüştür. Akarsularda bile yıkanmak yerine, oradan alınan su ile yıkanılmıştır. "Akan su kir tutmaz." sözü, aynı zamanda, belki de Türk kültür tarihinde milletimizin tabiattan koparılmasının bir örneği olarak ele alınmalıdır. Akarsuyu bırakın, koca denizlerin kirlenebildiğini hepimiz görüyoruz.

Doğa Aynı Zamanda Vatandır!

"Doğa" dediğimiz, sadece piknik yapmaya gidip çöp yığınları bıraktığımız ormanlık alanlar değildir, doğa aynı zamanda vatandır, insan da onun bir parçası olarak yaşamaktadır. Bu döngünün devam edebilmesi için mikroorganizmalardan bütün hayvanat ve nebatata kadar düzenin bozulmadan devam etmesi gereklidir. Bu düzen doğal olarak "besin zinciri" şeklinde de tanımlanabilmektedir. Besin zincirindeki kırılma,müsilajörneği gibi kırık noktanın altındaki canlı türlerinin aşırı çoğalmasına yol açmaktadır.

Türkler Boyları Adlarını"Karakeçili", "Akkoyunlu"Gibi Hayvanlardan Almıştır!

Biz bir hurmalığı vakfederek bugünkü tabirle millî park hâline getiren bir peygamberin ümmetiyiz. Biz dünyayı rabbinin bir emaneti olarak gören bir dinin mensuplarıyız. Biz "Ormanlardan bir dal kesenin kafasını keserim." diyen Fatih Sultan Mehmet'in mirasçısıyız. Doğal denge içinde yaşamayı esas bilmiş bir milletiz. Laf olsun diye hayvan sevgisi üzerine sözler sarf etmemişiz. Mimarimizin bir parçası hâline gelen kuş evlerini yapmışız, göçmen kuşlar için bile bakım merkezleri kurmuş bir toplumuz. Atalarımızın doğayla uyumumillî yaklaşımımız ile ortaya koyulmuştur. Orta Çağ'da Avrupalılar günahlarını keçiye yükleyip onu burçtan ya da uçurumdan atarken Türkler kendi boylarının, aşiretlerinin adını bile "Karakeçili", "Akkoyunlu", "Karakoyunlu" gibi hayvanlardan almış, atını canından önce korumuş, köpeğine, kedisine özel birer ad vermiş, askerden yazdığı mektubunda ahırdaki sarıkızın da hatırını sormuştur. Nihayetinde, Ergenekon'dan çıkarken kendisine rehberlik yapan bozkurdu Göktürk İmparatorluğu bayrak edinmiş, Türkiye Cumhuriyeti de parasına kurt simgesini nakşetmiştir. Türkün hayvanlarla kurduğu yakınlık dostluğun ötesinde bir kaynaşmadır. Horasan erenleri Anadolu'ya geyik donunda, turna donunda girmiştir. Hayvanlar ninnilerimizde, türkülerimizde, atasözlerimizde yer almış, bize dil olmuş, çatımızı paylaşmışız, bize can yoldaşı olmuş, açlıktan korumuş, soframıza aş olmuş, çobanlığımızı yapıp sürümüze baş olmuştur. Bugün spor kulüplerimizden en popüler olanları da hayvan simgesine sahiptir.

Hayvan Haklarına Saygı Medeniyetin Gereğidir!

Hayvan hakları konusu bilimsel olarak tartışılmaya devam etmekte ve genellikletemel alınan nokta hayvanların insanlara faydalı olduğu için mi değerli olduğu yoksa var olduğu için mi değerli olduğu konusudur. İnsan merkezci etiğin temel varsayımı değerlerin ve ahlaki davranabilmenin insana mahsus özellikler olması ve yalnızca insanın değerli olması gerektiği savına karşılık yeni bir sav ortaya atabilen canlı merkezli etik kuramlar hayvan haklarına yönelik etik kuramların çok ötesine geçmiştir. Hayvan haklarının amacı insan ve hayvanların eşit olmalarını sağlamak değil, hayvanların temel hak ve özgürlüklerini temin etmek, acı ve işkence çekmelerini, aç kalmalarını, basit zevkler için doğal ortamlarından koparılmalarını ve vahşice öldürülmelerini engellemektir. Hayvan haklarına bağlı kalmak, onları sevmek ve onlara karşı acıma duygusu beslemek bir insanlık görevidir. Hayvan haklarına saygı medeniyetin gereğidir. Sorunların ve yanlışlıkların düzeltilmesi, insanların ahlaki normlarda uzlaşmasıyla sağlanır. Dolayısıyla hayvan haklarının korunması için toplumlarda güzel ahlakın yerleşmesi gerekmektedir.

Hayvan Sevgisi Milli Kültür Mirasımızdır!       
        

Millî kültür mirasımız ortada iken hayvanların hukukunu kanunla koruma ihtiyacı duyma noktasına gelmemiz bugün hepimizin içini acıtmaktadır. Kamuoyuna yansıyan bazı haberler, hayvanlara eziyet ve kötü muamelenin ötesinde işkence hatta tecavüz olayları yaşandığını ortaya sermiştir. Vahşet derecesindeki bu davranışlar vicdanları sızlatmış ve Meclisimizde bir Araştırma Komisyonu tarafından incelenmiş ve bugünün sorunlarını gidermeye yönelik kanun değişikliği yapılmaktadır. Zamanla aksayan yönler veya ihtiyaç duyulan konulara ortaya çıktığında bu yönde de kanun değişikliği yapılabileceği açıktır. Bu kanun ile Belediyelerin sorumluluğunu artırması, "süs hayvanı" kavramının ortadan kaldırılması ve denetim mekanizmalarının oluşturulması açısından kanun oldukça önemlidir. Teklifle hayat bulan diğer bir olumlu gelişmeyse hayvanların bakımevlerine alınması, rehabilitasyon süreç ve kuralları belediyelerin sorumluluğuna verilmiş olmasıdır. Ayrıca, bu konulara kaynak ayrılması oldukça yerindedir. Bugünün sorununun büyük ölçüde çözülmesini sağlayacak husus sokak hayvanlarının kısırlaştırılma işlemlerinin tamamlanması olacaktır. Kanun teklifinin hayvanlara kötü muameleye yaptırımlar getirmesi ve bunun ceza hukukumuzda mala zarar vermenin ilerisine taşıması taktire değerdir. Asıl olan yeniden hayvanlara insanca davranan bir toplum hâline dönüşmemiz, inanç ve kültür normlarını temel almamızdır. Bunun için millî hafızamız yeterince donanımlıdır fakat sorunu uzun vadede ortadan kaldıracak önlemler almak zorundayız. Yapılması gereken örgün ve yaygın eğitimde millî değerlerimizi yeni kuşaklara transfer edebilmeyi başarmak ve bunun için eğitim programlarımızı değerler odaklı yeniden planlamaktır.

Eğitim Programlarımız Değerler Odaklı Olmalıdır!

Değerler kavramı en basit manada toplumdaki her bir fert için aklın ve kalbin birlikte uyum içinde olması şeklinde tanımlanabilir. Toplumların varlığı ve bütünlüğünü, üyelerinin ahenk içinde yaşamasını bu değerlerin ortaklığı sağlamaktadır. Huzuru sağlayabilmenin yolu toplumun doğayla barışık şekilde yaşamasını sağlamaktır. Din, dil, hukuk, estetik ve adabımuaşeret gibi kültürel olgular değerler sisteminin yapı taşlarıdır. Sahip olduğumuz değerler hayatın anlaşılmasında, davranışların şekillenmesinde oynadığı rolle aynı toplumun üyelerini birbirlerine yaklaştırır, bireylerin tutum ve davranışlarını şekillendirir yani değerlerimiz bizim kimlik ve kişiliğimizi oluşturmaktadır.
Sosyal hayatın çerçevesini çizen, insanları birbirine bağlayan, gelişmeyi, mutluluğu ve huzuru sağlayan, risk ve tehditlerden koruyan insani, ahlaki, manevi değerlerimizin tüm bireylere kazandırılmasında temel araç eğitimdir. Bu kazanımlarımızın genç kuşaklara aktarılması değerler eğitimini oluşturmaktadır. Çocukların sağlam karakterli, öz güvenli, toplumsal ve kültürel değerlere sahip çıkan bireyler olmaları ancak bu değerlere sahip öğretmenler ve yetişkinler eliyle sağlanır.
Değerler eğitimi niteliği gereği sadece okullara bırakılmamalıdır. Sağlıklı bir toplum, yetişkin bireyler, en temelde de aileler bu eğitimin temel alanıdır. Ancak örgün eğitim sürecinde de değerler eğitimi sürdürülmelidir. Mesela, sevgi değeri insan, hayvan, tabiat, millet, vatan ve Allah sevgisini kapsar. Sevgi yaşamdaki en önemli duygulardan biridir. Ruhsal açıdan sağlıklı her insan çevresindekilere karşı sevgi hisseder ve her çocuk sevgi duygusunu hissetmeye hazır olarak doğar.

Çocuklarımıza Hayvan Sevgisini Aşılayalım!

Çocuklarımıza sağlıklı, duygusal ve sosyal gelişimleri açısından hayvan sevgisinin küçük yaşlardan itibaren kazandırılması gerekir. Hayvanlarla sevgi bağı kuran çocukların sosyal becerileri daha gelişmiş ve merhamet duyguları daha kuvvetlidir. Hayvan sevgisi olan çocuk dış dünyadaki tüm canlıları sevmeyi öğrenir. Ailesinde ve çevresinde hayvanları sevmeyen ya da eziyet eden insanlar var olduğunda çocuk bunu normalleştirir ve taklit eder. Bu nedenle çocuklara doğru bilgilerin ve davranış örneklerinin verilmesi önem taşımaktadır. Geleceğimizin daha iyi olması için millî eğitimde müfredat içerisinde doğa, çevre ve hayvan sevgisinin öğretilmesi ve edinilen bilgilerin hayatın içerisinde kullanılması sağlanmalıdır. Hayvanların birer can olarak aziz olduğu bilgisi çocuklarımıza ve gençlerimize öğretilirken, hepimizi çileden çıkartan vahşet olaylarına yeltenen bugünkü erişkinler ceza hukukunun yaptırımlarıyla durdurulacak ve yaygın değerler eğitimiyle hayvanların varlık ve güvenliklerine ilişkin duyarlılık genel kabul hâline dönüşebilecektir.
 

YORUMLAR

  • 0 Yorum