'Yasalar Madde Bağımlılığını Artırıyor'

ZERRİN ÇAPKIN/EGEOLAY-ÖZEL HABER/Madde bağımlılığı ile mücadelede uzmanlar ve aileler ‘zorunlu tedavide mahkeme kararı’ şartının, bağımlılıkla mücadeleyi baltaladığını aktardı. ‘Mahkeme kararı koşulu’ nedeniyle bağımlılıkla mücadelede ‘‘İrade uyuşturucudan yana kayıyor’’ söylemi dile getirilirken, son dönemlerde artan uyuşturucu bağımlılığının ise bu durumdan beslenmekte olduğunun altı çiziliyor.

'Yasalar Madde Bağımlılığını Artırıyor'
Editör: Ege Olay
15 Aralık 2023 - 12:30 - Güncelleme: 15 Aralık 2023 - 16:37
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de madde bağımlılığı ile mücadele, madde ticaretinin önüne geçilmesi, bilinçli aileler, küçük yaşta bilinçlendirme ve bağımlılığın tedavisi boyutlarıyla sürüyor. 1961 Tek Sözleşmesi, 1971 Psikotrop Maddeler Sözleşmesi, 1988 Birleşmiş Milletler (BM) Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığı ile Mücadele Sözleşmesi ve 1961 Tek Sözleşmesini tadil eden 1972 Protokolü gibi uluslararası sözleşmelere taraf olan Türkiye’de, 10 Şubat 2022 tarihinde Bağımlılıkla Mücadele Yüksek Kurulunda “Ben Olsaydım” temalı il ve ilçe çalıştayları yapılmıştır. Yapılan çalıştaylar sonucundaysa, ihtiyaçlara yönelik yeni planlamalar hayata geçirildi.
                                                                
Uyuşturucu ile mücadele alanında yapılan harcamaların, kurumların genel bütçelerinden karşılandığı Türkiye’de, 2022 yılı kamu harcamaları, 2021 yılına oranla yaklaşık yüzde 82,2 artışla 4 milyar 264 milyon 683 bin 725 Türk Lirası olarak gerçekleşti. Ancak yine de T.C İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Başkanlığı 2023 yılı raporunda ‘’Küresel boyutta yıllar içinde artan bir sorun olmaya devam eden yasa dışı uyuşturucu bağlantılı suçlar dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de artmaya devam etmektedir’’ ifadeleri aldı.



Bu artışa karşın yürütülen etkin mücadelelerdeyse, özellikle İzmir’de kullanımının oldukça fazla olduğu dile getirilen metamfetamine karşı, büyük darbeler indirildi. Yine, T.C İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Başkanlığı 2023 yılı raporunda, 2022 yılında Türkiye’de 77 bin 765 metamfetamin operasyonunun gerçekleştiği ve 101 bin 193 şüphelinin yakalandığı kaydedildi. Ele geçirilen 16 bin 210 kg metamfetaminin ise imha edildi belirtildi. 2022 yılında ele geçirilen metamfetamin yakalama miktarında ise bir önceki yıla göre yaklaşık 3 kat artış gerçekleşti. Ancak yürütülen tüm çabalara rağmen, son dönemlerde adı fazlasıyla ön plana çıkan ve İzmir’de kullanım alanının ilkokul seviyelerine dek düştüğü belirtilen metamfetamin ve bağımlılığının, bölgenin kanayan yarası halini aldığı belirtiliyor.

Bu noktada, uyuşturucu madde ticaretine karşı yürütülen etkin mücadeleye rağmen, İzmir’de artış gösterdiği dile getirilen metamfetamin bağımlılığına karşı, bir takım yetersiz yöntemlerin uygulandığı ve bu nedenle mücadelenin önemli oranda zarar gördüğü dile getiriliyor. Henüz 2022 yılında İzmir Aliağa Limanı’nda Çin’den gelen bir yük gemisinde, bir konteynere gizlenmiş 21 tonun üzerinde asetil klorür ile birlikte 4 ton benzil klorür ele geçirildi. Ele geçirilen bu kimyasalların uyuşturucu madde yapımında kullanıldığı biliniyor ancak yürütülen bu gibi etkin mücadelelere rağmen, İzmir’de madde kullanımının artış göstermesi, uzmanlara göre belli bir tezatlık oluşturuyor. Yaşanan artışa ilişkin olarak edinilen bilgiler ışığında, gerek ismini belirtmek istemeyen ve çocukları madde tuzağına düşen aileler ve gerekse de uzmanlar, belli bir konu üstünde duruyor. Madde bağımlılığı tedavisinin gönüllülük esasına bağlı olduğu Türkiye’de, bağımlı bireyin tedavi edilebilmesi, o bireyin tedavi olmayı ‘istemesi’ sonucunda mümkün olabiliyor.

Madde tuzağına düşen kişilerin tedavi sürecinde uygulanan mevcut yasal prosedürü aktaran Bağımlılık terapisti Duygu Tor, ‘‘Mevcut sistemde aile ilk önce tedavi için bir vasilik kararı almak durumunda. Vasilik kararı alındıktan sonra ise Sulh Mahkemeleri’nden, zorunlu yatış kararı aldırmak gerekiyor’’ bilgisini paylaştı. Ancak madde bağımlılığı ile mücadele eden ailelerin aktardıklarına göre bu sürecin, derhal tedaviye alınması gereken bağımlı bir bireyde hızla tamamlanması, büyük oranda mümkün olmuyor.


Zerrin Çapkın – Duygu Tor

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 432. Maddesi uyuşturucu bağımlılığı sebebiyle toplum için tehlike arz eden her ergin kişinin tedavisi ve ıslahı için bir kuruma yerleştirilmesine veya alıkonulmasına izin veriyor. Zorunlu tedaviye başvuru ise bağımlı kişilerce bizzat gerçekleştirilmeli. 20 gün süre ile tıbbi hizmet almayı sağlayan zorunlu tedavi kararı ise ancak Sulh Hukuk Mahkemeleri’nden alınan kararla mümkün olabiliyor.

‘‘Çocuklarımız kullanmaması gereken bir şeyi kullanmaya bağımlı. Ancak yasalar, tedavi için, ‘bağımlı bireyin, artık kullanmayacağım ve tedavi olacağım’ kararını almasını şart koşuyor.’’

Tedaviye ilişkin yasayı bu cümlelerle eleştiren aileler, ‘‘Çocuklarımızla birlikte zorunlu tedavi için mahkemeye başvurmak sorunları çözmüyor. Bu yasal koşullarda hem tedavi mümkün olmuyor hem de uyuşturucu ile mücadele büyük zarar görüyor. Mahkeme kararı ile zorunlu tedavi değil, madde bağımlısı her bireyin, tıbben bağımlı olduğu kanıtlandıktan hemen sonra mahkeme süreçlerine bağlı olmadan zorunlu bir tedavi süreci istiyoruz. Bu durum yasalaşmalı ve hakkaniyetli düzenlemeler yapılmalı’’ diye serzenişte bulunuyor.


‘‘UYUŞTURUCU, DİL, DİN VE IRK AYRIMI YAPMIYOR’’

Bağımlılığa dair ‘‘Bağımlılık kendi içinde iki sınıfa ayrılmaktadır. Bunlar, ruh ve sinir hastalıklarına bağlı olarak madde kullanımı ve madde kullanımına bağlı olarak gelişen ruh ve sinir hastalıkları’’ bilgisini paylaşan bağımlılık terapisti Duygu Tor, şu detayları aktardı:

‘‘Öncelikle en başta şunu belirtmem gerek. Uyuşturucu kullanımı istatistiksel olarak ve kesin bir yaş belirtememek suretiyle, ilkokul seviyesine kadar düşmüş durumda. İzmir’in uyuşturucu ile imtihanı noktasında, bunu açıkça belirtmek gerekir. En fazla kullanılan madde ise metamfetamin. Ancak yine de yaş konusunda 8-9 yaşa kadar düştüğünü gözlemleyen hekimler de bulunmaktadır. Türkiye’de ve bilhassa İzmir’de bu kadar hızlı yayılmasını iki evrede tanımlayabiliriz. İlk önce ailelerin bilinç düzeyini el almak gerekmektedir. Uyuşturucu madde öyle bir şey ki; din, dil, ırk, mezhep, zengin ya da fakir, asla ayırt etmiyor. Uyuşturucu kullanımında yapılan en büyük hata ise ‘benim çocuğum yapmaz’ bakış açısıdır. Herkesin çocuğu uyuşturucu kullanabilir. Aileler çocuklarının madde kullanımına neyin etki ettiğini anlayamadıkları için, eğer çocukları madde kullanıyorsa, bunun farkına çok geç varıyorlar. Biz sempozyumlarda hep, ‘Çocuğunuz eski arkadaşlarını bırakıp yeni arkadaşlıklar kurmuşsa, (eğer bir madde bağımlılığı durumu söz konusuysa, maddeye ulaşımda kolaylık sağlayabilecek arkadaşlarıyla daha yakın olmaya başlarlar) kimi gün çok mutlu, kimi gün çok mutsuz şeklinde seyreden iki zıt duydu duruma artık sık sık sahip olmaya başlamışsa, aniden çok kilo alıp çok kilo kaybı yaşıyorsa, çok uyuyor ya da normalden daha uzun süre boyunca hiç uyumuyorsa, başarılı olduğu ders notlarında düşüşler yaşanıyorsa ve okula devamsızlık artıyorsa, çok fazla harcama yapmasına karşın yeni hiçbir şey almadığı gözlemleniyorsa ve evden maddi değeri olan eşyalarda gözle görülür bir azalma yaşanıyorsa, bu değişkenlerin üzerine ciddi bir şekilde eğilin ve dikkat edin’ diyoruz. Bu söylediklerimiz zaten, kendi başına dahi olumsuz dönüşümler. Ancak bu dönüşümlerin altında yatan sebeplerden birisi de madde kullanımı olabilir. Bu noktayı iyi gözlemlemek ve dikkate almak gerekmektedir. Aileler bilinç düzeyini, bu gibi değişkenleri takip ederek artırmalılar.’’

‘‘AİLELER İÇİN DE BÜYÜK BİR PSİKOLOJİK YIKIM BAŞLAMAKTA’’

‘‘Madde kullandığı tespit edilen çocukların ailelerine biz, bu gerçeği söylediğimizde, aileler genellikle utanma, çekinme ve ‘el alem ne der’ algısıyla baş başa kalabiliyorlar’’ ifadelerini kullanan Tor, ‘‘Hepimiz çocuk sahibiyiz ve çocuklarımız için çalışıyor, çabalıyoruz. Onların güzel bir hayata yelken açmalarını istiyoruz. Onlar için en iyisini hayal ediyoruz. Ancak bir anda ‘çocuğunuz madde kullanıyor’ bilgisi ile karşılaştıklarında, aileler için de büyük bir psikolojik yıkım başlıyor. Bu nedenle aileler, çocuklarının madde kullandığını çoğu zaman saklamayı tercih ediyorlar. Bu tercih çoğu zaman, çocuğun madde kullanımının devam etmesine de sebep oluyor. İşte bu noktada biz, aileye bu yeni düşmanı kabullenmeleri gerektiğini anlatıyoruz. Çünkü madde ile mücadelenin en başında gerçeği kabul etmek vardır. Sadece bu gerçeği anlayınca, gerçek ve sağlıklı bir mücadele verilebilir. Biz çocuğu madde kullanan ailelere, sevgi çemberi oluşturmaları gerektiğini aktarıyoruz. Çünkü bu yeni ve kötü koşulları net bir şekilde anlayınca, çocuğumuzun maddeye neden başladığını da anlamaya başlıyoruz. Merak mı, arkadaşların ısrarlı teşviki mi, sorunlarla baş etme yöntemi ya da hayatındaki boşluğu doldurmak için mi… Öncelikli olarak bu kısmı irdelememiz gerekiyor ve bunu en sağlıklı yürütecek kişiler, elbette ki çocuğumuzun anne ve babalarıdır’’ açıklamasını yaptı.



‘‘BAĞIMLI, BAĞIMLILIĞINI ZATEN KABUL ETMİYOR’’

Sözlerini, ‘’Bağımlılarda ‘bağımlı değilim’ duygusu genellikle ağır basar’’ diye sürdüren Tor, ‘‘Bunun nedeni olarak ise ‘ben istediğim zaman bırakabilirim’ algısı en başta gösterilebilir ve bu faktör, madde kullanımının sürdürülmesinde ve bağımlılığın daha da derinleşmesine neden olmaktadır. Bugüne kadar maalesef maddeye bağımlı olmuş binlerce genç bireyle konuştuğumuzda, en fazla duyduğumuz ve gördüğümüz yaklaşım hep bu olmuştur. Çocuğumuz ‘evet, bağımlı oldum ve bu bana zarar veriyor’ demeye başladığında, biz de tedaviye başlıyoruz. Çünkü tedavinin ilk adımı, bu durumun kötü bir durum olduğunun kabullenilmesi ile başlamalıdır. Aksi halde maddeye karşı olumlama hissiyatı, içsel olarak devam edecektir’’ ifadelerini kullandı.


‘‘BİR ÇOCUK, BİR MADDEYE NASIL ULAŞABİLİR’’

‘‘İlk okul çocukları maddeyi nasıl buluyor, ona nasıl ulaşıyor ya da bu kimyasalın etkilerini nereden keşfediyorlar sorusu gerçekten önemli’’ diyen Tor, durumu şöyle aktardı, ‘‘Metamfetamin öyle bir madde ki, içilen herhangi bir kahvenin dahi içine atılarak bağımlılığın kapıları aralanabiliyor. Bu da arkadaş çevresi etkisiyle gerçekleşiyor. Bunu yapanlar da gençler, bağımlı yapılmaya çalışılanlar da. Merak, en önemli neden. Peki neden metamfetamin diğer maddelere oranla daha fazla ön planda; çünkü bu madde günlerce uyumamanıza ve açlık hissetmemenize neden oluyor. İlk başlarda bu evrede kişide iyi hal hissedilse de bu iyi haller aslında beyin kimyasallarının anormal davranışlar sergilemesi nedeniyle ortaya çıkıyor. Dolayısı ile zamanla beyinde bozulmalar başlıyor ve psikolojik, biyolojik ve hukuken büyük bir zararın içine sürükleniyorsunuz. Verdiği maddi zarara ise ayrı bir paragraf açmak gerek; bu madde en nihayetinde bağımlılık yaratıyor ve kendisi ucuz da olsa, kullanım sıklığı ve vücut toleransı arttıkça, satın alma sıklığı da doğal olarak artıyor. Buna ulaşmak için ise aileden ve evden elde edebileceğin maddi kaynak tükenince, artık sen de bu maddeyi satmaya başlıyorsun ve bu şekilde satarak, maddeye ulaşmaya çalışıyorsun. Bu da artık yeni bağımlılar yaratmaya neden oluyor. Yine aynı sebeplerden ötürü, bu maddeye her sokaktan ulaşmak mümkün olmaktadır. Bu döngü o kadar tehlikeli bir sarmal ki.’’




‘‘BAĞIMLI BİREYİN TEDAVİSİ, KENDİLİĞİNDEN ZORUNLU OLMALI’’

‘‘Sayın İç İşleri Bakanımız Ali Yerlikaya uyuşturucu madde ticaretine karşı çok etkili operasyonlar düzenliyor ve bu, başımıza gelen en güzel şey’’ diye konuşan Tor, ‘‘Ancak konunun aile noktasına bu noktada geri dönüş yapmamız gerekiyor. Pek aileler ne istiyor? Öncelikle bağımlılık tedavisinde gönüllülük esastır görüşü var. Aileler bu ‘gönüllülük esastır’ yaklaşımının kaldırılmasını ve ‘zorunlu tedavi’ ilkesinin getirilmesini istiyor. Çünkü bağımlı birisinin zaten sağlıklı bir zihin dünyası bulunmuyor ve eğer ‘Ben tedavi olmak istemiyorum’ derse, tedavi maalesef gerçekleşmiyor. Bu nedenle zorunlu tedaviye ilişkin bir yasa çıkartılması gerek. Mevcut sistemde aile ilk önce tedavi için bir vasilik kararı almak durumunda. Vasilik kararı alındıktan sonra Sulh Mahkemeleri’nde, zorunlu yatış kararı almak gerekiyor. Zaten bu, belirli bir zaman alıyor. En önemlisi ise bu tedavi olma sürecinde -ki henüz tedavi başlamamıştır ve sürece girilmeye çalışılıyordur- bağımlı birey inanılması güç davranışlar sergilemektedir. En basit örneği İstanbul Bağcılar’da annesinin kafasını kesen kişinin durumu. Bu kişi o an ne yaşadı, annesini ne olarak gördü ve ne tür bir zihin dünyası içindeydi kimse bilemiyor. Bize gelen vakalarda; kendisini FBI’ın takip ettiğini, gökteki yıldızların drone olduğunu ya da karşıdakini şeytan olarak gördüklerini ve kendilerine ‘Öldür!’ emrinin geldiğini söyleyenlere rastladık. Bağcılar’daki olayda ise genellikle ’Sen nasıl bir evlatsın’ gibi yorumlar yapıldı. Ancak sonraki süreçte bu kişi soruşturmada ‘Anneme söyleyeyim, buraya eşyalarımı getirsin’ dahi demiştir. Annesini öldürdüğünü dahi bilmiyor çünkü. Sadece gençlerde değil elbette, evli çiftlerde de çok üzücü vakalar bulunmaktadır. Mesela eşlerden birisi madde kullanımı nedeniyle paranoyaya kapılıyor ve diyor ki, ‘Sen beni aldatıyorsun.’ Biz terapilerde sürekli olarak ‘Eşin seni aldatmadı, bu senin kafanın içinde madde kullanımına bağlı olarak yarattığın bir kurgu’ diyoruz. Ancak madde, beyni öyle bir şekilde ele geçiriyor ki, şüphecilik, paranoya, borderline kişilik bozukluğu ve şizofreniye dek süren bir zincirleme bozukluğa neden oluyor’’ açıklamasını yaptı.



‘‘BAĞIMLI SAYISI ARTIYOR, AMATEM’LER İSE YETERSİZ’’

‘‘Yaşananlara bu çerçeveden baktığımız vakit, tedavi için ‘gönüllülük şartı’ değil, ‘tedavi şarttır’ olgusu hayata geçirilmelidir’’ diye aktaran Tor, sözlerini şöyle tamamladı: ‘‘Alkol ve Madde Tedavi Merkez’leri (AMATEM) maalesef sayıca yetersiz. Her geçen gün bağımlı sayısı ise artış gösteriyor. Devlet destekleri alamıyoruz ve rehabilite sistemlerinin daha fazla kurulması gerekiyor. Eğer ben bağımlılıkla mücadele eden aileler adına konuşuyorsam, diyorum ki ‘Zorunlu tedavi sistemi getirilmeli ve rehabilite sistemleri daha güçlü bir zemine oturtulmalıdır.’ Çocuk yetiştirirken onlara şunu çok iyi öğretmek gerekmektedir; ilacı hekim yazar ve ilacı eczaneden alırsınız. Basit gibi gelen ama hayati önem taşıyan bu algı, çocuklarda seyreden olası psikolojik bozukluklara karşı, arkadaş ortamında ‘’Bu maddeyi kullanırsan iyi hissedeceksin’’ gibi bir yaklaşıma karşı duyulacak ilgiyi de engelleyebilir. Mesela çoğu zaman ‘’Şu ağrı kesiciyi şu kişi kullandı iyi geldi sen de kullan’’ denilir ya hani, ya da ‘başkasına yazılmış herhangi bir ilacı yetkili kişilere danışmadan kullanmak’ şeklinde ifade edeceğimiz alışkanlıklar vardır ya, bu davranışlar, çocuklarda çoğu zaman, kimyasallara karşı bir vurdumduymazlık yaratabiliyor. Bunlar çok yanlış davranışlardır. Çocuğun bilinçaltında uyuşturucu kullanımına karşı zafiyet göstermesine dahi neden olabilecek bir hatadır. Bu alışkanlığımızı dahi bizler toplum olarak, zaten kökten düzeltmeliyiz. Mücadelede başarı sadece işin ticaretinin engellenme oranıyla değil, çeşitli konularda bilinçlenmemiz ve bağımlılığın ‘zorunlu tedavi’ olması ile kazanılabilir. Aksi halde bağımlı sayısı hiç durmadan artacaktır.’’



 

YORUMLAR

  • 2 Yorum
  • Bora koçu
    4 ay önce
    Kaleminize sağlık bütçenin değil dünyanın gündemi her geçen gün artan
  • Osman Özbaş
    4 ay önce
    Önemli bir haber. Bu konuda asayiş düzeyinde yapılan son dönem çalışmalar önemli olmakla birlikte bağımlı tedavisi ve yasa düzenlemelerinin acilen gündeme alınması gerekir.