Tacettin Bayır: Delege Olmak Belediyede İş Bulmakla Eşdeğer Bir Anlam Taşımaya Başladı

EGEOLAY/HALİME ERDOĞAN/ÖZEL-CHP İzmir Milletvekili Tacettin Bayır ile çok özel röportaj...

Tacettin Bayır: Delege Olmak Belediyede İş Bulmakla Eşdeğer Bir Anlam Taşımaya Başladı
Editör: Ege Olay
07 Ocak 2020 - 10:16 - Güncelleme: 07 Ocak 2020 - 10:22
Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili Tacettin Bayır ile Yönetim Kurulu Başkanı Olduğu AS-EL Yapı Endüstri Market Anonim Şirketi’nde bir araya gelerek gündeme dair sorularımızı yönelttik. Partinin kongre sürecinden, İzmir yönetimine, Türkiye’nin genel durumuna dair değerlendirmelerde bulunan Tacettin Bayır’ın 10 yıllık meslek yaşantımda en çok dikkatimi çeken özelliği röportaja başlamadan önce sorulardan ya da soruları oluşturan konulardan hiç bahsetmemesiydi, genellikle röportaj talebimizi ilettiğimiz siyasetçilerden ‘’önden sorularınızı gönderir misiniz lütfen’’ ricasıyla karşılanmaya alışıktık zira… 41 yıllık ticari 37 yıllık siyasi yaşamı olan Tacettin Bayır hayatında birçok titr sahibi olmuş elbette fakat kendisinin en gözde titri hayırseverlik bence. Genellikle sakin olan üslubu ve ses tonu geçtiğimiz günlerde yaşamını sonlandıran Sibel Ünli, okumak için mücadele eden çocuklar, gençler ve onların aileleri olunca hüzünleniyor, durgunlaşıyor. İzmir’in 3 büyük ilçe kongresine başkanlık yapan deneyimli siyasetçi İzmir’deki kongre sürecini nasıl değerlendiriyor, mevcut İl Başkanı Deniz Yücel ile ilgili ne düşünüyor, yarışta beyaz liste mi yoksa mavi liste mi önde gidiyor, Libya tezkeresine neden ‘’hayır’’ diyor ve yerli otomobili nasıl buluyor? İşte tüm sorulara cevap verecek olan röportajımız başlıyor. Keyifli okumalar.









Kongre süreci İzmir’de nasıl geçiyor, gözlemleriniz nedir?



Bizim 2 yıl arayla mahalle delege seçimleri ile başlayan ilçe ve il kongresiyle devam eden kurultayla final yaptığımız parti içi hizmet yarışımız başlar. Bu süreç her partide Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki gibi demokratik olmuyor. Zaman zaman bizde de bazen gücü elinde tutan arkadaşlarımız demokrasiyi askıya almaya çalışıyorlar. Bu durumda biz müdahil oluyoruz, müdahale ediyoruz. Mahalledeki delege seçimi o mahallede partimizin örgütlenmesini yapmak amacıyla gerçekleştirilir. Delege olmanın amacı ilçe kongresinde ilçe başkanını seçmektir. 37 yıllık siyasi yaşamımda son kongrelerde gözlemlerim doğrultusunda içime sinmeyen durumlar oluyor. Bunlar nedir derseniz, delege olmak belediyede iş bulmakla eş değer bir anlam taşımaya başladı. İlçe kongrelerinde kimin ilçe başkanı, kimin ilçe yönetim kurulunda olacağına milletvekilinin ya da belediye başkanının müdahil olmasını, müdahale etmesini ben kendi adıma doğru bulmuyorum, demokratik de bulmuyorum. Ben süreçlerde mümkün olduğunca tarafsız kalmaya çalışıyorum.



İzmir’de en tarafsızlar dediğimizde sizin isminiz öncelik kazanıyor.



Evet, özellikle basında hiç kimse Tacettin Bayır şurada ya da burada taraf demez fakat bu benim hep böyle kalacağım anlamını da taşımaz. Demokrasinin gereği neyse onu yapıyorum. 2015 yılında parti ön seçim yaptığında ben 2’inci çıktım. Şimdi kimisi beyaz listede kimisi mavi listede yarışan arkadaşlarımız o dönem bana oy verdiler,‘’Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne git, bizim gözümüz, kulağımız, sesimiz ol’’ dediler. Ben bunu diyen partililerimin bu süreçteki ayrışmasına taraf olamam. Ben tam tersine birleştirmeye taraf olurum, yaptığım da odur. İzmir’in 3 büyük ilçesinin divan başkanlığını ben yaptım, Karabağlar, Konak ve Bornova neredeyse bu 3 ilçenin toplamı 2 milyon nüfusa sahip. Buraya beni divan başkanı yapın diye benim bir talebim olmadı, onlar kendi aralarında aday adayları anlaşıp bu konuda kim anlayışlıdır, kim tarafsızdır diye istişare ederek Tacettin Bayır isminde karar kılmışlar. Bornova’da 3 aday vardı, beni çok iyi tanımayabilirler belki ama partililiğimi, tarafsızlığımı iyi bilirler ve beni seçtiler sağ olsunlar. Benim geçmişten bu yana örgütüme söylediğim şey şudur: Kongreler ayrışma zemini değildir, kongreler nöbet değişimidir, bayrak değişimidir. Yorulanlar bir müddet kenara çekilir, bu işi daha iyi yapacağına inandığımız genç kadrolarla bayrağı o arkadaşlarımıza teslim ederiz. Bu kongreleri çok önemsiyoruz. Özellikle il kongresini, bu seçilen kadrolar bizi iktidara taşıyacak kadrolardır, gittiğim her yerde bunu anlatıyorum. Ben sadece İzmir’i değil Anadolu’yu gezen, az oy aldığımız yerlerdeki vatandaşları da dinleyerek konuşuyorum. İnanın iktidardan herkes şikayetçi, yoksulluk almış başını gidiyor.



Kongre süreci gerçekleşen ilçelerdeki başkan değişimleri beklediğiniz bir durum muydu?



Bana göre çok sürpriz bir şey olmadı fakat şu dikkatimi çekiyor. Kongrelerde seçilen arkadaşlarımızla seçilemeyen arkadaşlarımız arasındaki oy farkları çok düşük. Kimisi 3, kimisi 10 oy farkla alıyor. Bu sevindirici bir durum değil bence üzücü bir durum. Aşırı üstünlük sağlamıyor kazanan arkadaşlarımız.









Peki bu ikisinin de aslında başarılı olduğunu göstermez mi?



Bir anlamda… Aslında aday olan ve kazanan ya da kaybeden arkadaşlarımızın ilçe başkanlığı yapacak kapasite, bilgi, birikime sahip olduğunu gösterir. Delegasyon da bunu ikisi de yapabilir diye düşünüyor ama tabi iktidara giden bir partiyiz ve en iyisini hangisi yapabilir onu arıyoruz. 400 delegeli bir ilçede sağduyulu en az 250 delegenin iş, aş peşine takılmadan, herhangi bir iş sözü almadan sadece sağduyuyla bir adayı seçtiğine inanıyorum. Metropol ilçelerin büyük kısmı yapıldı, Karşıyakada yapılınca süreç şekillenecek. Bildiğiniz gibi beyaz listeyi destekleyen arkadaşlar Genel Başkan Yardımcısı Tuncay Özkan, mevcut İl Başkanı Deniz Yücel,Milletvekilleri Ednan Arslan ve Atilla Sertel.  Mavi listenin ise Tunç Bey adına kullanıldığı söyleniyor, Tunç Bey her ne kadar ben karışmıyorum dese de altındaki arkadaşlar mavi liste için çalıştıklarını söylüyorlar, dillendiriyorlar Murat Bakan ile birlikte. Bu yarışa baktığımızda şu anda beyaz liste öne çıkmış gözüküyor. Yani mevcut İl Başkanı Deniz Yücel.



Peki siz Deniz Yücel’i nasıl buluyorsunuz, iktidara giden bir Cumhuriyet Halk Partisi için yeterli buluyor musunuz yoksa taze kan gelmeli diye mi düşünüyorsunuz?



İl Başkanımız Deniz Yücel genç bir arkadaşımız, geçen dönemde biliyorsunuz Aziz Bey’in desteğiyle aday oldu. Ben eski bir il başkanı olduğum için gazeteci arkadaşlardan basına mesafe, telefonları açmama ve geri dönmeme konusunda çok eleştiri alıyorum.



Röportaj talep edip aylarca bekliyoruz mesela…



Bu çok kötü bir şey, mesela ‘’nasıl buluyorsunuz?’’ diye sorduğunuzda ben İzmir’de yani 3 büyük kentten birinin il başkanının yedi gün yirmi dört saat tıpkı bir itfaiye eri gibi çalışması gerektiğini yani kendi işini, kendi gelirini bahane etmemesi gerektiğini düşünüyorum. Ben il başkanlığı yaparken öyle yaptım. İş yerimi çocuklarıma bıraktım, kendim yedi gün yirmi dört saat itfaiye eri gibi il başkanlığı yaptım. Basının telefonlarını, partilinin telefonlarını, vatandaşın telefonlarını açtım, açamadığım noktada mutlaka geri döndüm. Geçenlerde ‘Benim En Güzel Hikayem Hayatım’ isimli kitabımla ilgili gezi turuna çıktım, basını dolaştım, kitabımı hediye ettim. Ne yazık ki büyük bir haber ajansın müdürü olan arkadaşımız il başkanının kendilerini bugüne dek hiç ziyaret etmediğini söyledi. Bazı internet gazeteciliği yapan arkadaşlar telefonlarının açılmadığını ve geri dönüş yapılmadığını ifade etti. Bunu duyduğuma üzüldüm şahsen yani bir il başkanı böyle yapmamalı. Söyleyecek bir şeyiniz olmalı, üstelik başka partinin il başkanı bir açıklama yapıyorsa, hadi milletvekiline biz cevap veririz ama il başkanına il başkanı cevap vermeli. Buralarda eksiği olduğunu, bunun da acemiliğinden kaynaklandığını ben biliyorum. Şimdi yeni yeni piştiğini düşünmek istiyorum. Süreç içinde telefonları açma, basınla olan ilişkiler, basına verilen demeçlerle ilgili daha iyi olacağını düşünüyorum.



Uzun yıllar Büyükşehir’i Aziz Kocaoğlu yönetti, şimdi yolculuğa bayrağı devralan Tunç Soyer ile devam ediyoruz. Daha iyi yapıyor dediğiniz ne var?



Aziz Bey’in de bu kente büyük hizmetleri oldu tabi ki fakat her yiğidin yemek yiyişi farklıdır. Aziz Bey bir iş adamıydı, biraz tutucu, Anadolu esnafı gibi disiplinli, mali politikası disiplinliydi. Borçlanmayı sevmeyen, belediyenin kredi notunu yükseltmeyi sağlayan, giderlerde cimri davranan, İzmirlinin parasını koruyan bir yapısı vardı Aziz Bey’in. Sanatsal faaliyetlerde özellikle Tunç Bey’in daha renkli bir sima olduğunu, İzmir’deki sanatsal faaliyetlerde her ne kadar Aziz Bey döneminde Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi yapılsa da, faaliyet bazında içini doldurabilecek etkinliklerin bu dönem olacağını düşünüyorum. Bunun dışında İzmir’euluslararası bir fuar yaptık, ama bu fuar alanının senede 4 - 5 fuarla geçiştirilmesini doğru bulmuyorum. Ticaret, ekonomi, liman şehri olan İzmir’in 12 ay belki 20 -24 fuar yaparak gündemde kalması gerekiyor. Uluslararası platformda Avrupalı, Ortadoğulu insanların bu fuarlara çekilerek tıpkı mermer fuarındaki, gelinlik fuarındaki başarı gibi diğer sektörlerde de bu fuarlarda İzmir ekonomisi öne çıkmalı. Ben Tunç Başkanın Aziz Başkana göre daha renkli bir kişiliği olduğunu düşünüyorum.

Özellikle Seferihisar’da mandalina festivali ve kooperatifleşme örneğinde rahmetli Mahmut Türkmenoğlu kooperatifleşmenin babası dediğimiz kişi ile Tunç Başkanın eşi Neptün Hanım’ın da elini taşın altına koyması bu alanda önemli adımların atılmasını sağladı. Üretim kooperatiflerine özellikle kadınların kurduğu üretim kooperatiflerine büyükşehir belediyesi olarak büyük destek verileceğini düşünüyorum. Aslında bizim kırsalda kalkınma projemiz 2011 yılında başlamıştı. Ben il başkanıydım o dönemde, ilk başladığımızda İzmir İl Yönetim Kurulu’nun bir platformu vardı. Burada biz üniversite hocalarımızla birlikte çalıştık. Bilim yürütme Kurulu’nu hayata geçirmiştik. Ziraat Odası Başkanları arkadaşlarımız ve diğer oda başkanı arkadaşlarımız ile üniversitelerimizle birlikte kırsalda kalkınma projesini ilk oluşturan bizdik. İzmir’i 3’e böldük Bakırçay Havzası’nda, Bergama’da, Urla ve Ödemiş’te toplantı yaptık. Üreticilerle Tire’deki süt kooperatifi kalkınmasını, Bayındır Çiçek Kooperatifi’nin kalkınmasını, Seferihisar’da mandalina, Urla’da enginarı konuştuk. Üretici ile tüketiciyi nasıl buluştururuz sorusunun cevabını aradık. O dönem yaptığımız çalışmaların projesini biz Kocaoğlu’nun önüne koymuştuk. Kırsaldan kente göçü engellemek, kırsaldaki üreticinin alın teri ve emeğini almasını sağlamak, kırsaldaki kadınları üretim ekonomisinin içine çekmek ana amaçlardı. Proje bugün çok aktif hale geldi. Ben Tunç Bey’in bu projeye daha sıkı sarılacağını düşünüyorum. Büyükşehir Belediyesi bununla ilgili birimleri de oluşturdu, hem rehberlik hizmeti veriyor hem üniversitelerden destek alıyor hem de üretilen ürünlerin pazarda hak ettiği değeri bulmasına katkı sağlıyor. Tabi 9 ay daha çok kısa bir süre.



Yaşamına son veren üniversite öğrencisi Sibel Ünli tüm Türkiye’nin yüreğini dağladı, siz göreve geldiğiniz günden bu yana milletvekili maaşınızı hiç almayarak kız öğrencilere burs veren bir vekil olarak bu konuda neler söylemek istersiniz?



İnsanların ekonomik sorunları var. Yoksulluk bir alın yazısı falan değil. Yaşadığınız kentte üreten insan vergisini ödüyor ise bu ödediği verginin karşılığında da bir takım sosyal hakları kazanıyor demektir. Ne yazık ki bizim ülkemizde özellikle eğitim ve sağlıkla alakalı sistem tamamen özelleştirmeye dönmüş durumda. Parası olan okusun, parası olan hasta bakılsın, parası olmayan açlığa mahkum edilsin ya da sırasını beklesin. Bir İktidar düşünün ki bu iktidarın Bakanı çıkıp örneklemeyi verdiği rakam aslında ne kadar düşük ücret ki bunu gevrek ile açıklıyor, sabah 3 gevrek, akşam 5 gevrek… Böyle bir şeyi düşünmek bile istemiyorum ama bugün gevrek de 2 lira oldu yani yaptığı o hesaplar da altüst oldu. Burada ben belediyelerimizin öğrencilere, özellikle de kız öğrencilere yurt yapmalarının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bunun dışında imece usulü kentimize diğer illerden gelmiş yoksul öğrencilerimize sahip çıkacağız. Bunun en güzel örneğini de Balçova Belediyesi yapıyor. Ben yakinen takip ediyorum. Balçova Belediyesi 800 küsur kapasiteli bir yurt yaptı, benim başkanlığım döneminde açtık biz onu. Tabi belediyelerin yurt çalışma yetkisini hükümet ellerinden aldı, bir vakıf veya derneğe veriyorsunuz, onun üzerinde çalışıyorsunuz. Karabağlar Belediyesi’nin de Eşrefpaşa’da bir yurdu var, gönül istiyor ki Buca’da da yani öğrencilerimizin çok olduğu yerlerde de 2000 kişilik yurtlarımız olsun.

Ben bu konuda çok hassasım, dediğiniz gibi ben vekillik sürecim boyunca milletvekilliği maaşımın 1 lirasına dokunmadım.



Burs verme fikri nasıl doğdu?



2015’de 86 kişi yarıştık biz ve ben o seçimde 2’inci çıktım. Bu çalışmayı yaparken Seferihisar’da yol üzerinde bir tarlada karı koca mandalina topluyordu. Ben de hem onlara yardımcı olayım hem de oy isteyeyim diye gittim yanlarına. Sohbet ettik biraz hatta Cumhuriyet Halk Partisi’ne karşı mesafeli bir duruşları vardı, anlattık, ikna oldular, oy vereceklerini söylediler. Ayrılırken benden bir isteğiniz var mı diye sordum, biraz zorlandılar ama söylediler, şöyle dediler:

‘’Bizim derdimiz başımızdan aşkın, biz mandalinayı topluyoruz ama para etmiyor, dalda kaldı malımız, alan yok. Bir kızımız var Ankara’da okuyor 2’inci sınıfta, biz ayda 300 – 400 gönderiyorduk, idare ediyordu. Şimdi bunu da gönderemeyeceğiz, büyük ihtimalle evladımızı geri çağıracağız.’’

 Ben bu sözlerin üzerine çok üzüldüm, çok etkilendim. Çocuğun adını, soyadını, telefon numarasını aldım ve kesinlikle geri çağırmamalarını, kızlarına burs sağlayacağımı, eğitimine devam etmesi gerektiğini söyledim. O tarihe kadar da ben İzmir’de 41 yıldır ticaretle uğraştığım için yılda 8 – 10 çocuğu kendi imkanlarımla okutuyordum. Böyle geleneksel bir alışkanlığımız var zaten. O zaman kendi kendime karar verdim, benim bu milletvekili maaşına ihtiyacım yok, bu kadar ihtiyacı olan aile, genç, çocuk varken… Bu maaşı vermeye karar verdim. O kadar çok müracaat var ki, binlerce, inanın eşim burs alacak çocukları seçerken saatlerce uğraştı, gerçekten çok zor karar verebilmek bile.



Mecliste bu davranışınızı örnek alan başka vekiller oldu mu?



Şimdi benim bir işim vardı, milletvekili olmadan önce de… İş yerimi kızıma ve oğluma bıraktım, onlar bana harçlık veriyorlar ben de maaşımı okuyan çocuklara, gençlere bırakıyorum. Her milletvekili böyle değil, başka geliri yok, bu sebeple maaşının tamamını veremez belki ama herkes 5 çocuğa 10 çocuğa burs verse çok güzel olur diye düşünüyorum.



Libya tezkeresine gelelim, neden ‘’hayır’’ diyorsunuz?



Benim milletvekilliğim döneminde yaklaşık 9 tezkere falan geldi. Biz bunların sadece 2 tanesine ‘’hayır’’ dedik, gerisine ‘’evet’’ dedik. Memleketin ulusal menfaati ve çıkarları söz konusuysa farklı bir siyasi parti de getirse bunu, karşı olduğumuz bir parti de getirse memleketi düşünür ‘’evet’’ deriz. Libya bizim sınır komşumuz değil. Libya’da bir iktidar var, onun karşısında ayrı güçler var, Libya çölü bir tuzak aslında. Bizim Türkiye’deki yoksul aile çocuklarımızın, kınalı kuzularımızın o Libya çöllerinde şehit olmasına benim gönlüm razı değildi, aynı şekilde Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak da gönlümüz razı olmadı, değil. Çünkü Libya ile biz burnumuzu gereksiz bir yerlere sokuyoruz. 2002 yılında AKP iktidara geldiğinde bizim komşularımızla hiç sorunumuz yoktu, çok iyi ilişkilerimiz vardı. Şu anda ise sıfır sorundan sırf sorun haline geldik. Bu hale gelmemizin farklı yansımaları var bunu görmüyorlar. Nedir bunlar: Bugün mevcut Cumhurbaşkanı ‘’Ey Amerika… Ey Rusya… Ey Avrupa Birliği’’ dediğinde bu ülkenin üreten sanayicisi, fabrika sahibi, o ülkelere mal satan insanlar iş yapamaz hale geliyor, çünkü ülkeler ambargo uyguluyor. İş adamı ise yanında 100 kişiyi istihdam ettirirken bir ‘’Ey…’’ ile başlayan sesleniş sonrası çalışan 20 kişiyi işten çıkartıyor çünkü ihracat yapamıyor. İzlediğimiz dış politikadaki yanlışlık ekonomimize zarar veriyor, işsizliği körüklüyor.



Yerli otomobil ile ilgili düşünceleriniz nedir?



Yerli otomobil üretimi bizim asla karşı çıkmayacağımız bir üretim. Biz hep söyledik, vurguladık, yerli üretim, yerli malı. Ben çok sık kullanırım bunu, bizler yerli malı üretir, yerli malı tüketir isek kendi ülkemizdeki işsizlere iş buluruz. Bindiğiniz araba yabancı marka ise Japon üretimi ise, Japonya’daki işsize iş bulursunuz, İtalyan üretimi kravat alıyorsan İtalya’daki işsize iş bulursun. Bizim çocukluğumuzda Aralık ayının 2’inci haftası yerli malı haftası olarak yurt genelinde coşkuyla kutlanırdı. Şimdi çıt yok, bu iktidar bunu kaldırdı. Çünkü meclisteki milletvekillerimizin büyük çoğunluğu ithalatçı ne yazık ki, ithal mal getirtip satıyorlar ve ‘’yerli malı neymiş ki!’’ deyip geçiyorlar. Yerli otomobil projesi geldi, aslında bu proje 2 yıl önce de kaşınmıştı. 70 milyon liraya Saab Markasının sadece projesi için para verildi ve alındı, getirildi. Komisyonda tartışıldı, biz şiddetle karşı çıktık. Yerli malı üretimi değildi karşı çıktığımız, getirilen proje 20 yıl öncesine ait ağır bir araba, yakıtı da aşırı yüksekti. Artık elektrikli arabaların gündeme geldiği bir dünyada siz hala dizel ya da benzinli bir aracı yerli otomobil yapmayı düşünüyorsanız bu proje yanlıştır. Keşke bu projeye de 70 milyon vermeseydiniz dedik Sanayi Komisyonunda. Biz karşı çıkınca farklı bir sistemde elektrikli otomobili yerli otomobil diye getirdiler. Şimdi bazı mecralarda yazılıyor 200 - 250 bin civarı bir maliyetle piyasaya sürüleceğini fakat burada da bir eksik var, kendi kişisel kanaatimi söylüyorum, eğer o gösterilen otomobil ise piyasa sürülecek olan, onun vergiler hariç rakamının 200 – 250 bin olduğunu telaffuz ediyorlar. Başka biri pili hariç diye yazdı, pili de 50 bin dolar çıktı. Yani otomobilin kendisi 250 bin, otomobili yürütecek pil 250 bin lira, oldu otomobil size 500 bin lira. Verilen asgari ücretle kaç kişi yerli ve milli bu arabayı alabilir acaba merak ediyorum bunu.





 

YORUMLAR

  • 3 Yorum
  • Sıdıka selçukoğlu
    4 yıl önce
    Helal vekilin ağzınıza yüreğimize sağlık Keşke bütün siyasilerimiz sizler gibi olsa başarılarınızın devamını dilerim
  • Goncagul
    4 yıl önce
    Herkesin örnek alması gerek.sizi vekilim. Evladınızda sizin yolunuzdan gidiyor iyikj varsın .Emek nedir çok iyi biliyorsunuz, Adaletinize guveniyor6 sizi çok seviyoruz.
  • Taner Gül
    4 yıl önce
    İzmir'in Çapacı Vekili Seninle Gurur Duyuyoruz✌️✊