Sevgili okurlar bugün sizlere insanlardan bahsetmek istiyorum. Son zamanlarda yüzleri, gözleri, bakışları, duruşları her şeyi benzeyen insanlardan. Size de olmuyor mu birisini gördüğünüzde Aaa bu kadın, şu kişi değil miydi? Hayır, değilmiş ama ne kadar da benziyor. Diye şaşkınlıkla söylendiğiniz.
Günden güne insanların kendisiyle barışık olmasına engel olan bir güzellik anlayışı türedi. Ve herkesi aynı olamaya doğru itti. Saçlarla başladı kaşlarla devam etti. Dudaklar, burunlar, gözler derken bir baktık ki yolda yürüyen her 10 kadından 8’i aynı.
Ben bu konuda düşünüyorum da insanları ayırt etmek çok güçleşti ama hala bazı insanlar var ayırt edici parlaklıkta olan. Hem de bunların estetikle, kremle, bakımla, lazerle hiç ilgisi yok.
İşte onların yüzleri o kadar parlaktır ki sanki yüzlerine nur indi deriz. Acaba gerçekten nur inmek diye bir şey var mıdır sevgili okurlar? Kalplerinin iyiliği mi yüzlerine vurur yoksa yüzlerine yaratandan bir ışık mı iner bilemem ama bildiğim bir şey var ki hiçbir şey nedensiz değildir. Dua etme ritüelini bir düşünsenize. Dua ederken ne yaparız ellerimizi semaya açarız. rahmet, hikmet, iyikilik, şefkat, şifa… Güzel olan ne var varsa toplarız avuç içlerimize. Ve sonra yüzümüze süreriz. Avuç içleri, kalp çakra enerjisinin dışa yansıdığı ve başkalarıyla temas kurduğu yerdir. En güçlü enerjilerden birinin aracısıdır avuç içleri. Onun toplayıcısı, biriktiricisi ve aktarıcısıdır.
Çok dua edenlerin yüzlerinde ışıltının nedeni budur. Kadim bilgiye inanıyor ve güveniyorum bu yüzden kadim bilgiye sahip çıkanlardan olmamızı diliyorum.


YORUMLAR