Reklam
Recep Erman Duri

Recep Erman Duri

[email protected]

Pestisit Krizi

21 Mayıs 2025 - 17:43

Son günlerde haberlerde sıkça meyve ve sebzelerdeki pestisit kalıntılarının yüksek oluşu hakkında çeşitli içerikler paylaşılmaya başlandı. Bilgisi olan ya da olmayan birçok kişi de konu hakkında yorum yaparak kamuoyunda ciddi bir bilgi kirliliğine yol açmakta; bu da halkın tükettikleri gıdalarla ilgili endişelerini artırmaktadır. Peki, nedir bu pestisit? Ne kadar tehlikelidir? Gelin birlikte bir göz atalım.
Pestisitler, bitkilerde kalite kaybına veya verim düşüklüğüne neden olan hastalıklar, zararlı bitkiler ve haşerelerle mücadelede kullanılan zirai ilaçlardır. Ancak bu ilaçların yanlış ya da aşırı dozda kullanımı çevreye ve insan sağlığına zarar verebilir. Ticareti yapılan ürünlerde pestisit kalıntısı tespit edilmesi ilk duyulduğunda korkutucu gelebilir; fakat işin rengi aslında biraz daha farklıdır.
Kalıntı testleri, akredite laboratuvarlarda gerçekleştirilmekte olup; analiz sonucunda belirlenen kalıntı miktarları, referans değerlere göre uygunluk açısından değerlendirilerek sonuçlandırılmaktadır. Bu akredite laboratuvarlar uygunluk değerlendirmelerini yaparken, ulusal ve uluslararası mevzuatlarda belirlenmiş sınır değerleri esas almaktadır. Ülkemizde pestisit kalıntı limitlerini belirleyen yasal düzenleme, Türk Gıda Kodeksi Pestisitlerin Maksimum Kalıntı Limitleri Yönetmeliği’dir. Avrupa Birliği'nin MRL (Maximum Residue Limit) değerleri ise Avrupa Komisyonu tarafından resmi internet sitesinde yayımlanmaktadır. Türkiye'nin mevzuatındaki limit değerler ile AB'nin MRL değerleri karşılaştırıldığında, bazı istisnalar dışında genellikle paralellik gösterdiği görülmektedir. Örneğin; taze, dondurulmuş veya sert kabuklu meyvelerde bulunması muhtemel 1,1-dichloro-2,2-bis(4-ethylphenyl)ethane (F) isimli pestisitin hem ülkemiz mevzuatında hem de AB limitlerinde değeri 0,01 mg/kg olarak belirlenmiştir.
Peki, MRL değeri neyi ifade etmektedir? MRL (maximum residue limit), bir üründe bulunmasına izin verilen maksimum pestisit kalıntı miktarını tanımlar. Haberlerde geniş yer bulan “pestisit kalıntısı alarmı” olarak lanse edilen ürünler, bu laboratuvar analizlerinde MRL değerlerinin üzerinde kalıntı tespit edilen ürünlerdir. Ancak yalnızca bu veriler üzerinden felaket senaryoları oluşturulmasını doğru bulmuyorum. Çünkü dikkate alınması gereken başka değerler de vardır. Bunlardan biri de ADI (acceptable daily intake) yani günlük alınabilir doz değeridir. Bu değer, MRL değerinin üzerinde olmasına rağmen, günlük olarak alındığında insan sağlığına zararı olmayan pestisit miktarını ifade eder.
Bu noktada önemli bir ayrım yapılması gerekir: Bir ürün, sağlığa zararlı değerlere sahip olmasa da ticareti yapılamaz hale gelebilir. ADI değerinin altında ancak MRL değerinin üzerinde kalıntı içeren ürünler, mevzuata aykırı oldukları gerekçesiyle geri gönderilebilirler. Ancak bu ürünler teknik olarak hâlâ tüketime uygundur; yalnızca ticarete uygun değildir.
İnsan sağlığı açısından esas kritik öneme sahip iki değer daha vardır: ARfD (acute reference dose) ve NOAEL (no observed adverse effect level). ARfD, kısa süreli ve ani maruziyetlerde alınabilecek güvenli maksimum dozu ifade ederken; NOAEL, bilimsel deneylerde hiçbir olumsuz etki gözlemlenmeyen en yüksek dozdur. Asıl acil önlem alınması gereken durumlar, bu iki değerin aşıldığı hallerdir. Dolayısıyla, halkın paniğe sürüklenmemesi adına bu kavramların iyi anlaşılması gerekmektedir.
Toplumdaki bilgi kirliliğinin ilk çıkış noktası, kalıntı değerlerinin şeffaf şekilde paylaşılmaması ve konu hakkında bilgisi olmayan kişilerin bilimsel temele dayanmayan açıklamalarda bulunmasıdır. Bu durum, kamuoyunda infiale yol açmakta ve yanlış yönlendirmelere sebep olmaktadır.
Aşağıdaki şekilde, risk değerlendirmesi yapılırken kalıntı düzeylerinin karşılaştırılmasına dair bir şema yer almaktadır. İncelemenizi tavsiye ederim.

Kaynak:https://zimid.org/wp-content/uploads/2020/08/Pestisitlerin-dogru-kullaniminin-saglanmasi.pdf
Tüm bu anlattıklarımdan pestisitlerin tamamen zararsız olduğu gibi bir çıkarım yapılmamalıdır. Burada vurgulamak istediğim nokta, pestisitlerin gıdalarda belirli sınırlar dahilinde bulunduğunda, insan sağlığı açısından zararlı olmayabileceğidir. Popüler kültürün etkisinde kalan kişiler, sosyal medyada etkileşim elde etmek adına bazı konular hakkında yeterli bilgiye sahip olmadan konuşmakta ve fikir beyan etmektedir. Bu da maalesef toplumda dezenformasyona neden olmaktadır. Elbette pestisitlerin aşırı dozda kullanımı insan sağlığına ve çevreye ciddi zararlar verebilir. Ancak burada anlatmaya çalıştığım, toplumun gereğinden fazla kaygılanmaması gerektiğidir.
Peki, bu konuda toplumdaki bu endişeyi gidermek, bilgi kirliliğinin önüne geçmek ve insanların kalıntılardan arındırılmış sağlıklı gıdalara ulaşabilmesi için neler yapılmalıdır?
Öncelikle düzenleyici otoriteler, “tarladan sofraya” tüm süreçlerde denetimlerini artırmalıdır. Bu kontroller çerçevesinde yapılan analizler ve elde edilen neticeler, RASFF (Rapid Alert System for Food and Feed) benzeri ulusal bir portal üzerinden halka açık bir şekilde paylaşılmalı, ayrıca üretici ve diğer paydaşların da bu sistem üzerinden bildirimde bulunmasına olanak tanınmalıdır.
Çiftçilerin, ekimden hasada kadar her aşamada bilinçli tarım uygulamaları yürütebilmesi adına, tarımsal faaliyetlerin yoğun olduğu kırsal bölgelerde Köy Enstitüleri benzeri bir yapı kurulmalı ve bu merkezlerde tarımsal üretim yapan kesime uzmanlar tarafından eğitimler verilmelidir. Hatta nasıl ki iş sağlığı ve güvenliği için her firmaya bir iş güvenliği uzmanı atanması zorunluysa, benzer şekilde ÇKS (Çiftçi Kayıt Sistemi) kaydı bulunan her çiftçiye de bir ziraat danışmanı/uzmanı atanmalıdır. Ayrıca hasat öncesi analiz şartı getirilerek, ürünlerin satışa sunulmadan önce Tarım ve Orman Bakanlığı onayının alınması sağlanmalıdır.
Sonuç olarak, pestisitler ne tamamen zararsızdır ne de varlığı her zaman bir tehlike işaretidir. Bilimin ışığında hareket etmek, bilgi kirliliğine karşı şeffaflıkla mücadele etmek ve hem üreticiyi hem de tüketiciyi doğru bilgilendirmek bu krizin çözümünde en büyük anahtarımız olacaktır. Unutmayalım ki sağlıklı gıdaya erişim, sadece bir hak değil, aynı zamanda hepimizin ortak sorumluluğudur.
                                                                  Recep Erman DURİ
                                                                   Yüksek Mühendis
 

YORUMLAR

  • 0 Yorum