Toprak kokusunun odalara dolduğu, yağmur damlalarının birbirleriyle yarış yaptığı çocukluğumu hatırlatan bir gün. O zamanlar sımsıkı kapalı olan tahta kepenkleri bugün güneşi içeri buyur edercesine açtım. Yerdeki rengarenk çiçek desenli halının üzerine basarken tüm vücudum kasılıyordu. Oyma işlemeli koltuklarda elimi gezdiriyor, hiç oturamadığım koltukları bedenimle tanıştırıyordum. Annemin iğne oyalı dantelleri vitrine serdiği gün geldi gözümün önüne, kapının önünden içeriye merakla bakışım...
İçimden bir ses gel gir içeriye korkma dedi. Çocuk bedenime istemsizce elimi uzatmıştım ki ' Çocuklar salona girmez !' diye babaannemin bağırışı yankılandı kulaklarımda. Bedenin toprak altında çürüdü ama sesin hiç değişmedi. Ateşin çıkardığı ses kadar korkutucu.
Gözüm vitrindeki gece mavisi tavus kuşlu fincanlarda takılı kaldı. Annemin çok sevdiği ama içinden kahve içemediği o fincanlar. Sanki eskiden kuyrukları daha heybetliydi, renkleri daha canlıydı.
Bir hırsız edasıyla kapağı açıp elimi fincana uzattım. Ellerim titremeye başladı. İçimi bir korku sardı. Sanki onlarda benden korkuyorlardı. Hızla yerine koyup kapağı kapattım. Gözlerim kapıyı yokladı, aynı çocukluğumdaki gibi.
Duvardaki dandanlı saat yorgun sesiyle sanki bana bir şeyler anlatıyordu. Annemin sesiyle irkildim.
-' İpek hadi gel kahve içiyoruz.'
Ablamda gülerek: ' Bırak anne salona giremediği günlerin acısını çıkarsın. Kahvesini orada içsin.' dedi. Ah abla işin gücün dalga. Burdaki fincanlarda kahve değil zehir içilir bence.
Bu arada kulağım yan odada uyutup yatırdığım Erendeydi. Uyanınca bu odayla onu tanıştırma fikri beni heyecanlandırıyordu. Mis gibi kahve kokusu salondan çıkışımı hızlandırdı. Annemle ablamın ellerinde tavus kuşlu fincanları hayal ettim, keşke sürpriz yapıp alıp getirseydim fincanları diye düşündüm. Onlar konuşuyor, ben ise hayal ediyordum. Şangırtı sesiyle hepimiz irkildik. Salona koştuk. Sandalyenin üzerinde ağlayan Eren titriyor, yerde kırıan tavus kuşlu fincanlara bakıyordu.
Anneme baktım. Fincanlara baktım. Dondum. Annemin bir şekerli kahve içemediği acı fincanlar, benim çocukluğumun heybetli tavus kuşları... Şimdi bir çocuğun ayakları altında paramparça. Hiç bir yeriımize batmıyor ama içimizi kanatıyordu.
YORUMLAR