Faik Öztrak: "En Düşük Emekli Aylığına 7 Bin 500 Lira Yetmez"

EGEOLAY/CHP Sözcüsü Öztrak, bugüne kadar Hükümetin Kemal Kılıçdaroğlu'nun söylediği ne varsa yapmak zorunda olduğunu belirterek, “Genel Başkanımız en düşük emekli aylığının asgari ücreti kadar olması gerektiğini söyledi. En düşük emekli aylığı 7 bin 500 lira oldu. İş başına gelir gelmez tabi eksik hesabı da biz tamamlayacağız. En düşük emekli aylığını, asgari ücret hizmetini taşıyacağız…” dedi.

Faik Öztrak: "En Düşük Emekli Aylığına 7 Bin 500 Lira Yetmez"
Editör: Ege Olay
24 Mart 2023 - 19:08
En düşük emekli aylığındaki artışın da adalet ve denge gözetilmeden geçirdiğinde kaydeden Öztrak, “Yüksek prim ödeyip 7 bin 500 lira ve üstünde aylık üstün ay yerinde olsaydı. 7 bin 500 lira aylık alan emeklilerimizin de mutlaka uğraması lazım. İş başına gelmeden bunu da biz görüşme” diye konuştu.
Erdoğan'ın bakanları seçimlerinde milletvekili adayını koyma planını da değerlendiren Öztrak, “Anlaşılan Erdoğan'ın bakanları da paçalarını kurtarmanın derdine düşmüş... Bakanlar yeni dönemde, koltuklarının gittiğinin farkındalığı. Hepsi dokunulmazlık zırhı istiyor” ifadesini kullandı. Öztrak, mevcut sistem Bakanların atamasıyla görünen kamu görevlilerinden hiçbir farkının olmadığının altını çizerek, “Atanmış Bakan Yardımcıları kullanıyor, ama atanmış Bakanların kullanmıyor. Bunu hangi hukukla açıklayacaksınız?” eleştirisinde bulundu. Bu konuda nihai karar vericinin Yüksek Seçim Kurulu olduğunu anımsatan Öztrak, “Burada da YSK üyelerine tarihi bir sorumluluk düşüyor. Sarayın kararlılığına göre değil, mutlaka kurallara ve vicdani kanaatlerine göre karar vermelidirler. Yoksa bunun vebalini taşımazlar” dedi.
Seçim öncesi, et fiyat kazancı gitce, Saray'ın bildik filmi yine gösterime soktuğunu, Tarım Bakanlığı'nın 500 bin baş sığır ithalatı için ilana getirdiğini sağlayanlar Öztrak, “Son 20 yılda yaptıkları canlı hayvan ve et ithalatı ise, 9 milyar 495 milyon dolar bulundu. Deprem bölgelerini besicilerimize, doğru dürüst yemi desteklemezler. Ama elin üreticisinden milyarlarca dolar vererek canlı hayvan ve karkas et ithal ederler. İthal etleri de Ramazan'da, darı bir güzel yedirirler. Sonra gelsin yerlilik, gelsin millilik edebiyatları… Ne diyelim: Şeytan bile bunları yaptıklarına şapka çıkarıyor…” değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan'ın depremzedeler için bir yılda 319 bin konutu teslimi vadinin “işkembe-i kübradan” sallayarak değil, ancak planla, programla, bütün düşünülerek yapılabileceğini ifade eden Öztrak, “Çalışanları geri götürebilecekler, beton santrali yapmayacak, sonra çıkacaksın, 'Bir yılda' 319 bin konut yapacağız' diye sallayacaksınız. Biz geldiğimizde, tüm bu eksiğini gediği, hesabı, kitabı tamamlayıp, depremzedelere bu konutları en kısa sürede, bedava teslim zinciri” diye konuştu.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez'de genel basın toplantısında gördüklerini söyledi:

Acı mı acı; ağır mı ağır günlerin ardından, bir ayın sultanı, Mübarek Ramazan ayına kavuştuk. Ramazan ayına, Ucube Şahsım Rejiminin tedbirsizliği, liyakatsızlığı, kifayetsizliği, beceriksizliği nedeniyle, 50 bini aşkın kişiyi kaybetmenin derin acısıyla, ağır üzüntüsüyle girdik. Bu mübarek ayda yapılacak ibadetlerin, yapılacak duaların kalplerimizdeki acıyı, bir nebze rahatlatmasını diliyoruz. Ramazan aylarının birliğe, dirliğe, dayanışmaya ve yardımlaşmaya, hanelerimizde huzur ve berekete vesile olmasını temenni ediyoruz.
48 SATTE ŞAM'A GİRECEKTİ, ENKAZİN BAŞINA GİDEMEDİ
Acılarımız hala çok taze… Deprem binlerce yuvayı dağıttı. Analar babalar evlatsız. Evlatlar anasız babasız kaldı. Tek Kişilik Şahsım Rejimi elinde, afet, felakete döndü. Geçmişin köklü kurumları, ucube Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi elinde, depremde meflûç oldu. Bu ülkede ne zaman afet olsa, akla iki kurum gelir. birimleri birincisi Türk Silahlı Kuvvetleri'dir. Diğeriyse Kızılay'dır. Ama gördüm ki; “48 saat Şam'a gireceğiz” diyenlerin yönetimi, Mehmetçiğimiz, bin yıllık ata yurdumuz Hatay'da, deprem felaketinin başına, 48 saat boyunca gönderilemedi. “48 saat Şam Emevi Camii'nde namaz kılacağız” diyenler, 48 saat, Antakya'da Habib-i Neccar Camii'nin enkazına ulaşamadı. Adıyaman'da, Kahramanmaraş'ta, Hatay'da, insanlarımız 48 saat boyunca, enkazın altında kaldı. Soğukta ölüme terk edildi. Donarak hayatlarını kaybettiler.
HATAYLI KADINLAR “HAKKIMIZI HELAL ETMİYORUZ” DEDİ
Her afetin ardından çadır kuran Kızılay, bu afette darı evi satın alınabilir. Görevini ihmal ederek, vazifesini savsaklayarak, suistimal ederek, on binlerce vatandaşımızın hayatını kaybetmesine yol açan, bu ucube sisteminin başındaki ne yaptı? İstifa teslime, utanmadan, sıkılmadan, milletten helallik istedi. Cevabını da depremin kırkıncı gününde, Hatay'dan aldı. Samandağlı kadınlar, ellerinde bahhur ve rihenlerle, “Hakk helalimizi düşünmüyoruz!” diyerek, yeri, göğü inletti.
HAKSIZLIĞIN HESABINI SORMADAN HELALLEŞME OLMAZ
Depremde evlendiğini, eşini, anasını, babasını, hısım ve akrabasını bu acılı kadınlar da, milletimiz kaybedenlerden şunu çok iyi biliyor: Haksızlığa uğrayana, buralarda helalleşme olmaz! Haksızlık edenden, yaptığı haksızlığın hesabını sormaktan, helalleşme olmaz! Haksızlık yapana, yaptığı haksızlığın kefaretini ödetmeden, helalleşme olmaz! Mağdur olanın, mağduriyeti tazmin edilmeden, helalleşme olmaz!
DEPREMİN GÖTÜRMEDİĞİNİ SEL GÖTÜRDÜ
50 bini aşkın sahibimizi, gerekli önlemlerin alınmadığı için, zamanında müdahale edilmediği için, depremde kaybettik. Ardından depremin öldürmesini de, sel götürüp götürür. Adıyaman ve Şanlıurfa'da 20 sakinimiz, göz göre göre, sel sularına kapılıp, gitti. Depremde görünmeyen hükümet, selde de ortada yoktu. Rant hırsıyla hesapsız kitapsız yapılan geçitler, milletimize mezar oldu.
ÜLKEYİ TANIMAK İÇİN VATANDAŞLARININ NASIL ÖLDÜĞÜNE BAK
Ne göçmen Albert Camus: “Bir ülkeyi korumak istiyorsanız, o ülkelerdeki çocukların nasıl baktıklarına bakın.” 21 yıldır yönetim kurulu, bu ucube zihniyetin elinde, evlerimizde, sokaklarımızda, şehirlerimizde, can güvenliğimiz hiç kalmadı. Bu gözü dönmüş rantiyecilerin elinde, en ucuz şey, vatandaşlarımızın canı oldu. Ölen hep ölümüyle kaldı. Ne depremde yıkılan dayanıksız binalara göz yumanlardan, ne askerimizi yangının başına hemen göndermeyenlerden, ne Kızılay'ı ticarethane yapanlardan, ne dere yataklarını imara açanlardan, ne orman yangınında uçak uçuramayanlardan, ne de trenleri devirenlerden hesap sorulabildi. Ne yazık ki bu pisipisine ölümlerin, bu tarifesiz acıların gerçek sorumlusu hiç üstlenmedi. “Kenarı Dicle'de bir kurt aşırsa koyunu, gelir de adli ilahi Sorar Ömer'den onu” diyerek, işbaşı yaptılar. Bıraktık koyunu, kurdu… Onca acılar yaşadık… On binlerce yuva söndü. Ömer adaletinden dem vuranlardan, kimse çıktı da, millete hesap sonuçları. İstifa yapmadı. Millete çadır kurmayıp, şeytan Kızılay Başkanı, yerinde. Afette görevini yerine getiren bakanlar, yerinde. Sarayın kibirli başı, yerinde. Üstüne üstlük bir de, memurlarını bakan milletvekili yapma peşinde. Kendini de hiç utanmadan, sıkılmadan, seçime girmeye hazırlanıyor.
MİLLET ZULMEDENE HESABINI SORAR
Depremzede vatandaşlarımız, başlarını sokacak çadır ve konteyner arıyor. Bunlar şarkılı, sözlü temel atma filmleri dikkat çekiyor. Milletin acıları üzerinden, seçim propagandası yapıyor. Konferans bölgesinde iftar sofralarında, siyaset görevlilerinde, parmaklarında karada, sağda sola çalıyorlar. Senaryosu sarayda yazılmış, üçüncü sınıf prodüksiyonlara, depremzedeleri figüran görevliler, ondan sonra da sosyal medya ortamlarında hizmet veriyorlar. Kötü bir işin en gizli şahidi, insanın vicdanıdır. Ne yazık ki bunlarda vicdan hiç yok… Vicdanını kaybeden, insanlığını da kaybeder. Yolun başında, “Mücahit olacağım” diyenler, yolun sonunda, “Müteahhit” oldular. Yolun başında, “Harun geleceğim” diyenler, yol sonu, “Karun” oldular. Ama aziz milletimiz herkes ne gördüğünüzü bilir. Notunu da verir. Sandık karşısına çıktığında de, ak koyunu, kara koyunu ayırır.
SAKIZ ÇİĞNEMEKTEN ÖNCE, HARAM YEMEK ORCU BOZAR
Her Ramazan'da, “Sakız çenek, oruç bozar mı?” diye tartışılır da, orucu bozan çok daha önemli meseleler nedense hiç tartışılmaz. Tartışılması da istenmez. Orucu kul hakkı yemek bozar. Orucu esas beytülmale el uzatma bozar. Orucu milletin keyfini çıkarmak, yemek bozar.
ÇOCUKLAR EN ÇOK MAKARNA-EKMEK TÜKETİYOR
Nerede yolsuzluk varsa, yoksulluk da vardır. bölümlerinin bulunduğu yer gibi… Bugün bu ülkede, 0-17 yaş arasındaki çocukların en çok tükettiği yiyecek ekmek ve makarna… En az tükettiği yiyecekte; fasulye, nohut, mercimek, et, tavuk ve balık… yani organları ne bitkisel, ne de hayvansal proteinden yararlanabiliyor. Bunu biz demiyoruz. Tayyip'i Üzmeyen İstatistik Kurumu TÜİK diyor. TÜİK'e göre, 6-17 yaş gruplarındaki nesnelerin, yüzde 61'i son bir yılda ne sinemaya, ne de tiyatroya gidebilmiş. Sebep? Tabii ki maddi yetersizlikler. Yine 0-17 yaş arasındaki hücrelerin yüzde 66'sının, kendine ait bir odası yok… Her 100 çocuktan 37'si, iki veya daha fazla kişiyle, aynı odayı paylaşıyor. Bugünlerde doğru dürüst beslenemiyorsa, boyu kısa kalıyorsa, dikkat bozukluğu yaşıyorsa, sosyal yoğun gelişmiyorsa, sebepleri buralarda aranmalıdır.
ÇOCUKLAR YATAĞA AÇ GİRİYOR, İFTARİYELİK EL YAKIYOR
Bugün ne yazık ki evlatlarımızın çoğu, yarı aç, yarı tok hastanede yatmak zorunda kalıyor. Oysa Peygamberimiz ne buyuruyor? “Komşusu açken tok yatan, bizden değiliz.” Siyasete tek yüzükle hatıra, Bugün Saraylarında bir eli yağda, bir eli balda yaşayanların, aziz milletimizi görmediği, duymadığı, unuttuğuğumuz pek çok çocuğumuz, yatağa aç giriyor. İşte ramazanda sıradan iftariyeliklerin durumu… Markette, siyah zeytinin kilosu 120 lira… Beyaz peynirin kilosu 197 lira… Hurmanın kilosu 160 lira… 30'lu karton doğumun fiyatı 89 lira… İftar sofrasına etli bir yemek koymak isterseniz, dana kıymanın kilosu 335 lira… Kuzu kuşbaşının kilosu 356 lira. Sofraya bir Ramazan pidesi koymak isterseniz, fiyatı 15 lira… Bu fiyat etiketleriyle; bu hayatın pahalılığında, ağız tadıyla bir iftar nasıl yapılacak? Ağız tadıyla sahur yemeği, oruca nasıl niyet edilir? Ama ne demişler? Tok açiktan anlamaz. Saraylarında, zencefilli somonlu suşileri, kornişona sarılı dana rozbifleri, pataşur içinde Çerkez tavuklarını mideye indirenler, yatarken de hazmetmek için, manda yoğurduna hurma katıp, kestane balı ve yulafla beraber götürenler, milletin durumu nereye bilecek? Milletin ikametgahı nerede anlayacak?
BİLDİK FİLM YİNE GÖSTERİMDE: ET İTHALATİNİN KAPILARI AÇILDI
Bu arada seçim öncesinde, et fiyatlarının başını giderce, bildik film yine gösterime sokuldu. Tarım Bakanlığı 500 bin baş sığır ithalatı için, ilana çıkmış. Ne zaman seçim olsa, canlı hayvan ve et ithalatına hız veriyorlar. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin olduğu 2018'de, 1 milyar 755 milyon üretim, canlı hayvan ithalatı yapıldı. Son 20 yılda yaptığı canlı hayvan ve et ithalatı ise, 9 milyar 495 milyon doları buldu. Deprem bölgelerini besicilerimize, doğru dürüst yemi desteklemezler. Ama elin üreticisinden milyarlarca dolar vererek canlı hayvan ve karkas et ithal ederler. İthal etleri de Ramazan'da, darı bir güzel yedirirler. Sonra gelsin yerlilik, gelsin millilik edebiyatları… Ne diyelim: Şeytan bile bunların yaptıklarına şapka çıkarır…
GENEL BAŞKANIMIZ İKTİDARA GELMEDEN SÖYLEDİKLERİNİ YAPTIRDI
Ama Türkiye'miz, Cumhuriyet Halk Partisi ve Millet İttifakı gücüne artık gün diyor. 51 gün sonra, Türkiye yeni bir dönem başlayacak. Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, 13.Cumhurbaşkanlığımız henüz iktidar olmadan, henüz işbaşına gittiği hükümete tüm dediklerini yaptıran lider olarak, dünya demokrasisi sona erdi bile… Gençler ne güzel diyor: “Kemal Kılıçdaroğlu söyler, Erdoğan yapar…” Kemal Kılıçdaroğlu; “Emekliye bayramlarda iki ikramiye” dedi. Erdoğan'ın yaptığı… Kemal Kılıçdaroğlu; “3600 ek gösterge” dedi. Erdoğan yaptı.Kemal Kılıçdaroğlu; “Taşeron işçie kadro” dedi. Erdoğan yaptı. Kemal Kılıçdaroğlu, “Elektrik faturalarında TRT ödemeyi kaldır” dedi. Erdoğan yaptı. Kemal Kılıçdaroğlu; “Emeklilikte Yaşa Takılanlar” dedi. Erdoğan yaptı.
EN DÜŞÜK EMEKLİ AYLIĞINA 7 BİN 500 YETMEZ
En son Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu; “En düşük emekli aylığı, asgari ücret kadar olsun” dedi. Erdoğan, eksik de olsa bunu yapmak zorunda kaldı. En düşük emekli aylığı 7 bin 500 lira oldu. İş başına gelir gelmez tabi eksik hesabı da biz tamamlayacağız. En düşük emekli aylığını, asgari ücret hizmetlerini taşımayacağız… Tabi her işlerini böyle yaparken de adaleti falan bırakmadılar. Bütün dengeleri bozdular. Yüksek prim ödeyip 7 bin 500 lira ve üstünde aylık görevlileri aylığı yerinde olsaydı. 7 bin 500 lira aylık alan, emeklilerimizin de gittikleri mutlaka düzeltmemiz lazım. İş başına gelince bunu da biz karşılama.
DEPREMZEDELERİN EVLERİ BEDAVA OLACAK
Tabi bir başka sözümüz de, depremzede yurttaşlarımıza… Depremde yıkılan evlerin yerine, inşa edilmeniz için yeni evler için, depremzedelerimizden tek kuruş almayacağız. Çünkü bu yıkılan evlere onay veren, ya devletini yönetenin kendisi… Ya da hükümeti gözetleyip, yönetmesi gereken kişiler… Bir bina yapılırken, zemin etüdünden, uygulama krokisine, mimari projeden, yapı kullanım izin belgesine, 23 ayrı iş için, 42 ayrı alınıyor imzalanıyor. Vatandaş da sistemie koruyucu, tapuya gidiyor, tek bir imzayla evinin yerini alıyor. Şimdi sakinlerinin hükümetine güvenerek, bu kadar imzaya güvenerek aldığı ev, depreme dayanamıyor yıkılıyor. Şimdi Erdoğan vatandaşa diyor ki, “Benim hiç korumam yok.” Onun için tüketeceği evlerin bedelini, borcunu, harcını geri bana ödeyeceksiniz.” Bunun adaletin neresinde?
SADECE İHALESİ 7 AY SÜRER
Erdoğan'ın aldığı tek şey var… O da ihaleyi yürütmek, beton dökmek. 21 Şubat ile 17 Mart arasında, 77 ayrı ihalede, 75 milyar liralık ihale açmışlar… Erdoğan deprem acılarının üstüne, hızla beton dökmek, beklentin üstünü örtmek için, beton mikserlerini sahaya sürdü. Ama evdeki hesapta, çarşıya bir türlü uymuyor. Maiyetindeki arşiv gazetecileriyle, geçenlerde yaptığı bir programda, “Bir yılda, 11 ilimizde, 319 bin konutu teslim edeceği” dedi. Şu ana kadar da kalma, 46 bin 327 afet evi ve köy evinin ihalesini yaptığını açıkladı. Halep oradaysa, arşın da burada. Eğer bir ayda 46 bin konutun ihalesini yapıyorsan, 319 bin konutun ihalesini yapmak için sana 7 ay gerekiyor. Bu arada işin uzmanları için hesaplamış. 319 bin konutu bir yılda yaşamak için, 53 bin kalpçı, 32 bin demirci, 100 bin ince iş ustası, 21 bin elektrik mekanik ve tesisatçı, 17 bin mühendis, 25 bin teknik ve idari kadro, yönetici 250 bin kişi gerekiyor. Deprem bölgesinde, daha doğru düzgün geçici barınma yerlerini yapmamışsınız. Okullar kapalı, insanların çocuklarını okutmak için başka illere göç etmişti. Fabrikalar çalıştıracak işçi bulamıyor. Siz bu kadar çalışanı bir yılda nerede, nasıl bulacaksınız? 319 bin konut için, yaklaşık 15 milyon metre küp beton gerekiyor. Ve deprem bölgesinde de bu kapasitede, bu miktarda beton üretecek beton santrali yok. Bunun için 170 beton santrali gerekli. Bu beton santrallerini ne zaman kuracaksınız? nerede kuracaksınız? Nasıl kuracaksınız? insanların çocuklarını okutmak için başka illere göç etmişti. Fabrikalar çalıştıracak işçi bulamıyor. Siz bu kadar çalışanı bir yılda nerede, nasıl bulacaksınız? 319 bin konut için, yaklaşık 15 milyon metre küp beton gerekiyor. Ve deprem bölgesinde de bu kapasitede, bu miktarda beton üretecek beton santrali yok. Bunun için 170 beton santrali gerekli. Bu beton santrallerini ne zaman kuracaksınız? nerede kuracaksınız? Nasıl kuracaksınız? insanların çocuklarını okutmak için başka illere göç etmişti. Fabrikalar çalıştıracak işçi bulamıyor. Siz bu kadar çalışanı bir yılda nerede, nasıl bulacaksınız? 319 bin konut için, yaklaşık 15 milyon metre küp beton gerekiyor. Ve deprem bölgesinde de bu kapasitede, bu miktarda beton üretecek beton santrali yok. Bunun için 170 beton santrali gerekli. Bu beton santrallerini ne zaman kuracaksınız? nerede kuracaksınız? Nasıl kuracaksınız?
YAPILIR MI YAPILIR AMA SİZİNLE DEĞİL
Bu işin bir matematik bilgisi var. Bir fizibilitesi var. Bu yapılır mı? Yapılır. Ama Saray gibi İşkembe-i Kübra'dan atarak değil. Planla, programla, bütün yönleriyle düşünülerek yapılır. Çalışanları geri götürmeyecekler, beton santrali yapmayacaklar, sonra çıkacaksın, “Bir yılda 319 bin konut yapacak” diye, sallayacaksın. Biz geldiğimizde, tüm bu eksiğini gediği, hesabı, kitabı tamamlayıp, bu konutları en kısa sürede, bedava teslim borcu depremzedelere. Ama Erdoğan gören Erdoğan. Salla yalanı, inananları var… Bu hesapsız, kitapsız kafayla da, çalıştırmanın başı belalardan, bir türlü kurtulmuyor.
ERDOĞAN'IN ELİNDE GAFFAR OKKAN'IN KATİLLERİNE TERÖRİST DİYEMEYEN HÜDAPAR KALDI
“Ama artık herkes biliyor geminin su yüzüne çıktığını, herkes biliyor, kaptanın yalan söylediğini ve herkes bilir zarların hileli olduğunu…” Kimse Erdoğan'ın gemisine bilet almak istemiyor. Yeniden Refah Partisi, Erdoğan'ı reddetti. Eski Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Erdoğan'ı reddediyor. Sabah kuşağında program yapan, Müge Anlı bile Erdoğan'ı reddetme. Erdoğan artık bu ülkede istenmeyen adam… Erdoğan'ın elinde kala kala, Sarayın bekçisi ile Gaffar Okkan'ın katillerine, terörist diyemeyen HÜDAPAR kaldı.
SARAYIN BAKANLARI PAÇAYI KURTARMANIN DERDİNE DÜŞMÜŞ
Anlaşılan Erdoğan'ınları da, paçalarını bakanın kurtarmanın derdine düşmüş... Bunu Erdoğan'ın ağzından emanet etmek. Yardımcısı da dahil, 17 Bakanını milletvekili listelerine koyacakmış… Bakanlar yeni dönemde, koltuklarının gittiklerinin sahibi. Hepsi dokunulmazlık zırhı istiyor… Ekşi yemenin karnı ağrımaz. Bu kadar karın ağrısının sebebi bellidir. Bunlar ne yaparlarsa yapsınlar. Korkunun ecele vermesi yok. Herkesin gördüğü ekşinin hesabını, adalet cephesini verir. Verecek. Kaldı ki bu atanmışlar, milletvekili bakan seçimlerine katılacaksa, 16 Mart 2023 tarihi, mesai bitime kadar, istifade edilmesi gerekirdi. YSK'nın seçim takvimi belli… Mevcut sistemlerdeki Bakanların, atamayla görünen kamu görevlilerinden hiçbir fark yok. Atanmış Bakan Yardımcıları kullanıyor, ama atanmış Bakanların kullanmıyor. Bunu hangi hukukla açıklayacaksınız? Bu duygu fetvayı da, Önceki İstanbul seçimlerinde, “Hiçbir şey olmadıysa da bir şey oldu” diyen bu mızıkçıların seçim işleri sorumlusu verdi. Bakanların istifadesine gerek yokmuş… Kendileri yazıp, kendilerini oynuyor. Dünyanın neresinde böyle bir yönetim var? Bu konuda nihai karar verici Yüksek Seçim Kuruludur. Burada da YSK üyelerine tarihi bir sorumluluk düşüyor. Sarayın kararlılığına göre değil, mutlaka kurallara ve vicdani kanaatlerine göre karar vermelidirler. Yoksa bunun vebalini taşımazlar. mutlaka vicdani kanaatlerine göre karar vermelidirler. Yoksa bunun vebalini taşımazlar. mutlaka vicdani kanaatlerine göre karar vermelidirler. Yoksa bunun vebalini taşımazlar.
UGANDA “BİLE” DEĞİL
Parmak boyasına ret kararlarında, Yüksek Seçim Kurulu'nun AK Partili temsilcisi, “Türkiye bir Uganda değildir” demişti. Ama sayelerinde, Türkiye artık bir “Uganda bile” değil. Beğenmedikleri Uganda'da nüfus yüzde 9,2; bizde yüzde 55,2. Beğenmedikleri Uganda'da terleme yüzde 2,9; bizde yüzde 9,7. Beğenmedikleri Uganda, dünyada basın özgürlüğü sıralamasında 132. sırada, Türkiye 149. sırada… İşte 21 yılın sonunda, Türkiye'yi bir araya getirdikleri yer burada. Uganda kadar dahi olamayan bir Türkiye… Türkiye gibi büyük bir ülke, tabii ki bunu asla hak etmiyor. Bu yönetimi hiç hak etmiyor. Neyse ki ki bu kifayetsiz yönetimden kaçmak için, artık çok az kaldı. Milletimiz 14 Mayıs'ta, sırtına tünemiş bu beceriksizleri yükseğe atacak…
14 MAYIS'TA İKİ ANLAYIŞ OYLANACAK
14 Mayıs'ta sıradan bir seçim olmayacak. 14 Mayıs'ta kişiler oylanmayacak. 14 Mayıs'ta iki farklı anlayış ve mantık oylanacak. Tercih, “Saray” diyenlerle “Millet” diyenler arasında yapılacak. Bir tarafta “kibir” ve “nobranlık”, diğer tarafta “tevazu” ve “nezaket” olacak… Bir tarafta “Saraya sadakat” diyenler, diğer tarafta “Devlette liyakat” diyenler olacak… Bir tarafta “kul mülkiyeti” yiyenler, diğer tarafta , “öksüz ve yetim haklarını” savunanlar olacak… Bir tarafta, “Kaynaklar beşli çetelere” diyenler, diğer tarafta “Kaynaklar milletimize” diyenler olacak. Bir tarafta “SADAT gibi paramiliter gruplara sırtını yaslayanlar”, diğer tarafta “sırtını milletine yaslayanlar” olacak. 14 Mayıs'ta kazanan demokrasimiz olacak! Kazanan Millet İttifakı olacak! Türkiye'nin 13. Cumhurbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu olacak!
Benim dinlediklerim bu kadar. Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Şimdi istemek varsa yanıtlayayım.
Soru- Kabinedeki isimlerin milletvekili adayı olacaklarını açıkladı. Siz dokunulmazlık üzerinden değerlendirme yaptığınız ama birde bu isimlerin bakan olarak sahada olmalarının sandık bağımsızlığına etki yönüne yönelik yorumlar var. Hastane adaleti, içişleri ve ulaştırmaları bakan bu bakışla istifade ediyorlardı. Bu seçimde bakanların milletvekili adayı olarak sahada olmaları sizce bağımsız olması açısından bir sorun mudur? Devlet hizmetlerinin seçim için bakış açısına göre eleştiride bulunuyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Akıl, mantık, etik, ahlak ve yasalar milletvekili aday olacak kamu görevlilerinin görevlerinden ayrılmalarını emretti. Neden? Ellerindeki devletlerdeki kendi ikballeri, kendi partileri için kullananlar diye. Tüm atanmış devlet memurları istifade ediyor. Ama atama bakanlar kullanmıyor. En başta bu diğer memurlara haksızlıktır. Anlaşılan bakanlar ellerindeki devlet imkanlarını, resmi uçakları, arabaları seçim çalışmalarında hovardaca kullanırlar. Bütçenin bu hali önündeyken. Bu AK Partinin devleti nasıl çürüttüğünü açık, seçik gösteriyor. Ama yapabildikleri, korkunun ecele yaptığı yok. Yolcudur Abbas bağlasan durmaz.
Soru- CHP'de önemli görevlerde olan bazı isimlerin Genel Sekreteri, MYK üyeleri, Grup Başkanvekili Engin Özkoç da dahil milletvekili adaylıklarına başvurmamaları bu isimlerin seçiminin kazanılması halinde kabinede görevli olacağı şeklinde yorumlanıyor. Sizin bu açıklamanız nasıl olacak?
Faik ÖZTRAK- Tüm bu yöneticiler Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu'nun değerlendirmeleri yürüyor.
Soru- HÜDAPAR'ın cumhur doğruluğuna katılması konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan HÜDAPAR yerli ve milli demişti. Ancak sonrasında yaptırımların ortağı BBP Genel Başkanı Destici'den HÜDAPAR'ın parti programını kabul etmiyoruz, reddediyoruz yorumu geldi. HÜDAPAR işbirliğini, Sayın Destici'nin gidişini siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Sarayın kibirlisi HÜDAPAR'ın müdafaasına girdiğinde HÜDAPAR'la Büyük Birlik Partisini konuşmasında yan yana zikretti. Destici şimdi çıktı HÜDAPAR'ın programını kabul etmiyoruz. HÜDAPAR'ın programını kabul etseniz ne olur, kabul etmeseniz ne olur? Siz şu bilgisayarı yanıtlayın, koltuk için HÜDAPAR'la eşitlenmeyi nasıl içinize sindiriyorsunuz? Tabi bu sorun bir başka muhatabı da Bahçeli'dir.
Soru- En düşük emekli maaşının odası hakkında AK Parti Meclisi kanun teklifini sundu. Ancak 7 bin 500 liranın üzerinde maaş alan emeklinin maaşında bir sahnede ortaya çıkıyor. Elitaş buna yönelik eleştirilere bu düzenlemenin sonuçlarını vatandaştan almamamız için yapılıyor dedi. Siz bu alıcıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- İnsaf. Nedir bu? Bugün Türkiye'de sınırlı sınırı 9 bin 500 lira. Siz 7 bin 500 lira en düşük emekli maaşını verdi diye övünüyorsunuz. Kıymanın kilosu 353 lira, kuşbaşının kilosu 356 lira. Bir karton yumurta 89 lira. Söylediler. Yani bu ülkede başka ne konuşacağız? Bugün bu ülkelerdeki emeklilerin neredeyse tüm bölgelerinin altında yaşıyor. Yüksek prim ödeyip 7 bin 500 liranın biraz üzerinde aylık görüntüleme durumu felaket. Hiçbir değişiklik yok maaşlarında? Bu adaletsizlik değil mi? Bu adaletsizlik nasıl çözülecek? Adaletsizliğin adı ne zamandan beri yönetimi oldu? Manipülasyon falan yok her şey ortada.
teşekkürler.

YORUMLAR

  • 0 Yorum